Bilgi Yarışması, Ana Sayfa

Ana Sayfa

İkili Yarışmalar

Kelime Yarışmaları

Zeka Yarışmaları

Günlük

Foto Kulüp

Bir Soru

Serbest Kürsü

Dostluk

Üyelik
Ana Sayfa
Seçkin Üyelik
Mesaj Kutusu
Tavsiye Et
Tıkla Kazan
Ödül Listesi
Gruplar / Sıralama
Sohbet Odaları
  Üyelik
Kullanıcı adı
Şifre
Yeni üye
Şifremi unuttum
Tavsiye Edenlere 10,00 Bonus
Tavsiye edeceğiniz e-posta adresi


%50 Daha Hızlı Flash Menü

Aktif soru
27.965
Aktif üye
1.056

Bayrak

KONU SAHİBİ: murat_mutlu21   -   11 yorum, 4.217 kez okundu

TARİH: 14.07.2009 12:05:00

KONU BAŞLIĞI: ULUBATLI HASAN hiç var olmadımı?

KONU AÇIKLAMASI:
İstanbul'un Fethi sırasında Sultan Mehmet bir ödül ortaya koyar.Surlara ilk bayrak dikenler toprakla mükafatlandırılacaktır.O asker surlara bayrak dikerken ölse dahi karısına babasına yakını kimse ona verilecektir arazi.Fakat gerekli evraklarda Ulubatlı Hasan ismine rastlanmamıştır. Ulubatlı Hasanın sadece Sahte Francis (Bizanslı Tarihçi olan Francis'in kaynaklarına ekleme yapan kişi) adıyla anılan biri tarafından yazılan eserlerde görülmüştür.

Yorum yazmak için üye girişi yapmalısınız, üye girişi yapmak için buraya tıklayın


KULLANICIYORUM
murat_mutlu21Prof. Dr. Emecan, Ulubatlı Hasan'dan bahseden tek kaynağın Francis'in fetihle ilgili anlatımında yer alan bilgi olduğunu, herhangi bir Türk kaynağında bununla ilgili bir bilgi olmadığını belirtti. Francis'in ilk eserinde fetihten çok az bahsettiğini, 1570'li yıllarda ikinci redaksiyonda ismin eklendiğini söyleyen Emecan sözlerine şunları ekledi: 'Niye böyle bir ilavede bulundu bunu sorgulamak lazım. Bu kaynağı o dönemde işiterek almış olabilir. Çünkü o kısmı çoğaltmış epey bir sayfa ilave etmiş. Niye başka birisi demedi Ulubatlı Hasan dedi? Tarihçinin kaynaklara bakarken kesin konuşmaması gerekir. Her şeyi birden bire kabul etmek nasıl doğru değilse reddetmekte doğru olmaz.'
murat_mutlu21İlber Ortaylının şu yorumu Hoşuma gidiyor. ''Her ülkenin gençlerine verdiği resmi bir tarih yorumu vardır. Bu kınanamaz. Ancak tarihsel olayları yanlış öğretemezsin. Buna hakkınız yoktur. Bunun için gençlerimize objektif tarih kitapları okutmalıyız''. Tarihi yalanların, o ülkenin insanlarını objektif değerlendirmeler karşısında daha da zor duruma düşüreceğini belirten Ortaylı, ''Bir kral veya padişah pislikten öldü ise ölmüştür. Onu 'kahramanca savaşarak öldü' diye anlatırsanız, bu yalanınızı bir gün yüzünüze vururlar. Bu gibi olumsuzluklar ancak doğru dürüst tarih kitapları yazarak önlenir''
m_m_c_önemli olan yaşayıp yaşamaması değildir bazı imgelerin kavramlara dönüşmesi ve o kavramın bize ne ifade ettiğidir ulubatlı hasan var yada yok önemli değil çünkü bir kavramdır zihnimizde çağrışımlar yapar nasıl açıklayabilirim bakın musanın varlığına ilişkin mısır gibi yazı ve temizlik takıntılı hiksos idtilaları dahil herşeyi bir şekilde kayıt altına alan bir toplumda nede etkileşimde bulunduğu diğer toplumlarda bir veri yoktur ama musa vardır çünkü musa bir kavramdır çeşitli çağrışımlar yapar insan zihninde kaldıki insanın doğası gereği kavramlara inanma ihtiyacı vardır kahramanlara inanma ihtiyacı gibi :)
Elbette bazı imgelerin kavramlara dönüşerek o kavramında ait olduğu topluma manevi ve psikolojik destek sağlayacağı yadsınamaz bir gerçektir.Ancak bu kavramı , kavramdan öte gerçeğe , gerçeğinde en ötesine taşıyacak olur isek ilber ortaylınında dediği gibi ;bu yalanınızı bir gün yüzünüze vururlar.Ardından gelen netice ise tam bir düş kırıklığı, güvensizlik, kandırılmışlık hissi..
m_m_c_kaldı ki tarihi hurafelerden efsanelerden kahramanlardan kısacası tarihin içindeki öykülerden arındırısak başka kaynaklara dayandıramadığımız kanıt ve kayıt yetersizliğinden ötürü tarihin üçte ikisini dinlerin hepsini felsenin dörtte birini kültür değidiğimiz öğeler toplamında yarısını çöpe atmamamız gerekir yani ulubatlı hasana hayır dersek teker teker diğer hayırlara sıra gelecektir ben dünya haklarının tarihten başlayarak böylesine bir temizlik harakatına geçebilecek bilinç güç ve inanç ekseninde olduğunu düşünmüyorum
İlginçtir bizim insanlarımız Sultan Mehmetin kabrinde çürümeden kaldığına hatta iğne batırdıklarında kan geldiğine inandırılmış, ancak 2.bayezıt ve cem sultanın babası olan sultan mehmetin ölümü ile, taht mücadelesine girerek babalarının cesedini günlerce kenarda bırakıp, ve peygamber övgüsüne layık olmuş büyük fatihin çürümesine sebep olmuşlardır. evet yanlış işitmediniz fatihin cesedini oğullarının hırsı çürüttü ne yazıkki. çelişkiye bakarmısınız kabirde çürümeyen fatih, bir odada unutularak çürümeye mahkum edilen fatih.. imgeler, kavramlar, kandırmalar, hayal kırtıklıkları, düş kırıklıklarından ötesi.. yani anlayacağınız konunun özü çok çok farklı sevgili m m c..Bu gibi olumsuzluklar ancak doğru dürüst tarih kitapları yazarak önlenir' diyor ilber ortaylı...
m_m_c_kavramdan öte gerçeğe :))) bir örnekle açıklamak daha doğru olur bir bebek eline ua der yada suya buu bilincin somut verileri açıklama ve niteleme ihtiyacından dolayı ua yada bu der bir imgenin bir kavramsallığa dönüştürmesi gerekir bu yüzden gerçek tek bile olsa insan algı ve bilinç düzeyi farklı olduğu için onu başka başka niteleme kavramsallaştırma ihtiyacı duyar tarihte böyledir aşina miti neden doğmuştur çünkü türkler varlıklarını açıklama ihtiyacı hissetmişlerdir diğer varlıklar gibi dişi bir kurttan türediğimizi düşünürüz böyle düşünmesek bile her türk bu miti bilir gerçek bu olabilirmi yada gerçek diye birşey varmıdır sanmıyorum gerçekte tıpkı doğru ve yanlış kavramlarımız ve diğer tüm kavramlarımız gibi görecelidir tarihin yazılı olmayan ve başka kaynaklardan da teyit etmediğim kısmına şüpheyle yaklaşıyorum ama sadece kendi ülkemin tarihine değil dünya ülkeleri ve genel dünya tarihinede ve pekçok tarihçiyede şüpheyle yaklaşıyorum bir yerde okumuştum tarih dişidir yaratılanların en dişisi nasıl görmek istersen öyle görürsün nasıl süslemek istersen öyle süslersin bir dişinin ne olduğundan çok nasıl göründüğü önemlidir ve onu istediğimiz gibi süsleyip püsleyen tarihin kendisi değil tarihçinin düş gücüdür
ombasaranHasan'nın Ulubatlı veya Ulubatsız olması, böyle bir kişinin varlığını, sancağı surlara diken bir Mehmedin olduğu gerçeğini değiştirmez. İstanbul'un fethi sırasında askerler arasında anlatılmış, dilden dile aktarılmış, bir çoğunun gerçekliğini tartışıp ispatında zorlanabileceğimiz hatta tevatür diye adlandırabileceğimiz pek çok savaş hikayesi günümüze gelmiştir. İsimli isimsiz pek çok kahraman mevcuttur. Lakin bu tarz şeyleri Fethin önüne geçirmeye çalışıp, pislik örnekleri ile süslemek hangi gayeye hizmet eder belki bunu tartışmak daha doğrusudur.
Bu tarz şeyleri fethin önüne kim taşımış pardon anlayamadım? Fethin önüne bir şey taşınmışta benmi görememişim. Bu topraklara o dönemde bir tane daha Fatih sultan mehmet gelse idi emin olun Türk milleti bugünkü katetmiş olduğu yolun binlerce km öteseinde yer alacaktı.. pislik örnekleri söylemi ise ayrı bir vehamet..Ulubatlı Hasan'ın olup olmaması İstanbul'un fethini küçültmez. Orada on binlerce insan şehit oldu, Ulubatlı Hasan değil bir tek.
murat_mutlu21Bugün halkın, profesyonel tarihçi olmayan kişilerin bildiği tarih, ana şablonu 200 sene önce oluşturulmuş bir tarihtir. Osmanlı tarihinin ana şablonunu oluşturan kişi Hammer'dir. Hammer, Avrupa ve Türk kaynaklarını kullanarak 1774 yılına kadar gelen bir Osmanlı tarihi yazıyor. Çok büyük bir tarihtir, hâlâ da kıymetini muhafaza eder. Ancak 200 yıl önce ulaşabildiği kaynaklarla ve o zamanın metodolojisi ile yazıyor. Şimdi buradaki problem şu; Hammer'in verdiği bilgiler ve Osmanlı tarihine bakış açısı kendinden sonraki tarihçileri de etkiliyor. Halbuki son 50 yılda dünyada Türk tarihi, özellikle Osmanlı tarihi üzerine pek çok araştırma yapıldı. Bir çok yeni bilgiye ulaşıldı. Ulaşılan bu yeni bilgilerin ışığında yalnız Osmanlı tarihinin değil, bütün Türk tarihinin yeni baştan yazılması lazım.
murat_mutlu21Mesela yaklaşık 150 yıl önce Osmanlı ders kitapları yazıldığı zaman Ahmet Vefik Paşa, ilk ders kitabı Fezleke i Osmani'de Osmanlı'yı hepimizin bildiği kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme ve çöküş diye dönemlere bölüyor. Şimdi bu tasnif, ulaştığımız bugünkü bilgiler ışığında Osmanlı'yı iyi anlatmadığı gibi bize yanlış aksettiriyor. Çünkü eldeki bilgilere göre, 16. yüzyıldaki asıl askeri gücünü muhafaza etmese bile Osmanlı, 1768-74 Osmanlı-Rus Harbi'ne kadar, dünyanın en büyük devletlerinden bir tanesidir. 17. yüzyılın başlarında hem yönetim hem devletin mekanizmaları açısından büyük bir buhran geçiriyor. İşte burası anlaşılamamış. O dönemde dünya, süvarilerden oluşan ordu yerine tüfekli piyadeye geçiyor. Ayni ekonomi de nakdi ekonomiye geçiyor. Osmanlı da, dünyada olan bu sisteme geçmeye çalışıyor. Bugün akademik dünyada ortaya çıkan sonuç şudur: 17. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda duraklama ve gerileme terimlerinin yerine dönüşüm ve değişim terimlerinin kullanılması lazımdır. Ama devrin yazarları bunu gerileme gibi aldıkları için, 20. yüzyılın ilk başlarındaki tarihçiler de bunu yanlış algılamıştır.


Serbest kürsü nedir? | Yeni konu aç | Açık konular | Biten konular | Konularım



100% Güvenli Bölge
İş ortaklığı | Web Master | Hakkımızda | Sık Sorulanlar | Bize Ulaşın
birmilyon.com bilgi merkezli bir sitedir, bilginin paylaşılması ve çoğaltılması ilkesine dayanarak,
birmilyon.com da yer alan hertürlü soru ve bilgi yarışması tamamen paylaşıma açıktır.
Seçkin üyelik | Bilgi yarışmaları | Kelime ve Zeka Yarışmaları | Günlük | Foto kulüp | Bir sorum var | Serbest kürsü
Normal üyelik | Bilgi yarışması | Çocuk yarışması | Soru gönder | Bir işlem | Bir kelime | Timsah avı
Kullanım Şartları | Güvenlik ve Gizlilik | birmilyon.com V8 turbo

Bilgi Yarışması

0,0625