Bilgi Yarışması, Ana Sayfa

Ana Sayfa

İkili Yarışmalar

Kelime Yarışmaları

Zeka Yarışmaları

Günlük

Foto Kulüp

Bir Soru

Serbest Kürsü

Dostluk

Üyelik
Ana Sayfa
Seçkin Üyelik
Mesaj Kutusu
Tavsiye Et
Tıkla Kazan
Ödül Listesi
Gruplar / Sıralama
Sohbet Odaları
  Üyelik
Kullanıcı adı
Şifre
Yeni üye
Şifremi unuttum
Tavsiye Edenlere 10,00 Bonus
Tavsiye edeceğiniz e-posta adresi


%50 Daha Hızlı Flash Menü

Aktif soru
27.965
Aktif üye
1.445

Bayrak

KONU SAHİBİ: kenany   -   6 yorum, 5.367 kez okundu

TARİH: 25.08.2011 12:07:00

KONU BAŞLIĞI: Dağarcığınızda varsa siz de paylaşır mısınız?

KONU AÇIKLAMASI:
Ulemadan biri, 6 ciltlik fıkıh kaleme aldıktan sonra vefat etmiş. Birkaç gece sonra bir müminin rüyasına girmiş. Mümin; "Eminim cennettesindir hocam" demiş, "Öyle ya, 6 ciltlik eser yarattın, geride Allah için ilim bıraktın..." Ulema, "Evet, şükürler olsun ki Allah mağfiretini benden esirgemedi, beni cennetine kabul etti. Ama 6 ciltlik İslam eseri yazdığım için değil, başka sebepten. Bir gün kalemimi mürekkep hokkasına daldırıp tam yazacaktım ki, kalemimin ucuna bir sinek kondu ve mürekkebin suyunu içmeye başladı. Ben de onun suya kanmasını bekleyip bir müddet yazı yazmadım. İşte Allah beni o nedenle cennetine kabul etti..." Kıssadan hisse: Cennetin anahtarının neye karşılık geldiğini bir tek Allah bilir. O nedenle en küçük iyiliği bile etrafınızdan esirgemeyin. Unutmayın ki iyi bir Müslüman olmanın yolu önce iyi bir insan olmaktan geçer. (Yüsel Aytuğ' dan alıntıdır. O da cübbeli hocadan dinlemiş...)

Yorum yazmak için üye girişi yapmalısınız, üye girişi yapmak için buraya tıklayın


KULLANICIYORUM
sebo19. yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt’ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi’nde sergileniyordu. Hunt’ın “Evrenin Işığı” adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’a döndü “Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım” dedi.” “Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da…”Hunt gülümsedi. “Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki…”dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.“Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur…”O kapı size içerden açılmamışsa giremezsiniz… ”
Teşekkürler katılımınız için...
arzuhal2004İyilik Yatakta yatan adam, başucundaki genç doktora: -Allah senden razı olsun evladım dedi Bu ameliyatı yapmak için yurtdışından buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım Ameliyat edilen hasta, büyük bir hastanenin başhekimiydi Tedavisi sadece yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca, çoğu öğrencisi olan diğer doktorlar onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamışlar ve az bir kurtarma ümidine rağmen bu işi üstlenmeye karar vermişlerdi Fakat o hastalığın sayılı uzmanlarından olan bu genç doktor, nereden haber almışsa almış ve bir hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı Yaşlı doktor, yattığı yerden genç adamın elini tutuyor ve onu bırakmamak için durmadan konuşuyordu O elleri okşar gibi sıvazlarken: -Ben, doğum uzmanıyım, diye devam etti Bir zamanlar anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamış, onu bu şekilde yaşamaktansa öldürmeyi düşünürken, kıyamayıp doğmasına müsade etmiştim Sapasağlam yavruları bile ana rahminde öldürenlere inat, onun yaşamasını istediğim için, hayatta bildiğim o tek iyiliğime karşılık Allah seni bana göndermiş olmalı Genç doktor, ellerini gevşetip biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı takma olan bacaklarını gösterirken: -Ben de öyle düşünüyorum efendim, diye gülümsedi Kurtardığınız o çocuk, bendim.
Teşekkürler katılımınız ve paylaşımınız için... Yeri gelmişken; Kadir Gecesi hepimiz ve tüm inananlara huzur getirsin inşallah...
arzuhal2004Güzel ve seviyeli kürsüler açılıyor. Neden hiç kimse katılmıyor. Sadece okuyup çıkıyorlar. Sebebini bilen var mı?
Olanla idare etmeyi öğrendik artık :)
b10b10Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu hâlini fark etti: - Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin? Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi: - Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim. - Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım? - Ahmet arkadaşımız var ya... - Evet, ne olmuş Ahmet'e? - Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor. - Ee? - Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz? Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu. Nurhan Öğretmen: - Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum? - Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum. - Nerede çalışıyorsun? - Simit satıyorum. Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi. Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu. Nurhan Öğretmen, Ali'ye döndü: - Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu. - Çok zengin bir işadamı... - Niçin? - İnsanlara daha çok yardım etmek için... - Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak şimdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil; bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme; çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin. Olmaz mı? - Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım. - Neden olmaz? - Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor. İkincisi: "Ağaç yaş iken eğilir." deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar. Nurhan Öğretmen, karşısında büyük biri varmış gibi dinliyordu: - Bu sonuncusunu pek iyi anlayamadım, dedi. Biraz açıklar mısın? - Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha kârlı bir yatırım olur mu? Nurhan Öğretmen'in gözleri dolmuştu. Başını "Evet" anlamında sallarken masanın üzerindeki paraları bir bir topladı.
Teşekkürler katılımınız ve paylaşımınız için...
çarşı 10Paylaşılan yazılar çok güzel,şu an aklıma birşey gelmedi güzel bir kürsü ama,ana sayfada görünmüyor ..Size ve herkese iyi tatiller dilerim :)
Size de iyi bayramlar ve iyi tatiller... (Ana sayfada görünmüyor derken ? )
oya0706Yurtdışında öğrenci iken, ani gelen böbrek hastalığı nedeni ile çok yüksek ateşle hastaneye kaldırılmıştım. Gece vakti bana yapılan tıbbi girişimlerin farkında olamayacak durumaydım. Sabahın erken saatlerinde biraz kendime gelebildiğimde, görünümü vatanımdaki anneannelerden,babaannelerden farklı olmayan yaşlı bir teyzenin başucumda oturduğunu, bir elim avucunun içinde, diğer eli ile alnımdaki teri silerken dudaklarında dua ile beklediğini gördüm. Neredeydim ben? Tekrar dalmışım. Sabah ateşim düşmüş, kendime gelebilmiştim. Yabancı hemşireye geceyi sordum. O yaşlı teyze, daha önce aynı hastanede tedavi gören bir müslüman hastanın (Türk değil) yakını imiş. Daha sonra, hiçbir tıbbi bilgisi olmadığını, ama yanında bir yakını olmayan hastalara (din ayrımı gözetmeksizin)duaları ve sevgisi ile yardımcı olabileceğini anlatarak bunun için kendisine izin verilmesini istemiş. İzin verilmiş. Haftada birkaç gece gelerek, benim durumumdaki hastaların başında sevgi ve duaları ile bekliyor, hastanın durumunda bir farklılık gözlemlerse hemşirelere haber veriyormuş. Kısa bir süre sonra taburcu olurken sorduğumda, hastanenin başka bölümlerinde yardımlarına devam ettiğini öğrendim.Düşündüğümde anladım ki, iyiliğin din ile, şekil ile, az ile, çok ile bir ölçüsü yok. Herkes gücünün yettiği kadar iyilik yapabilse, ödüllendirirken Allah'ın da bir ayrım yapmayacağını bilebilse. Kenany, bu konuyu açtığınız için teşekkürler.
Rica eder; bu güzel ve anlamlı "yaşanmış olayını" (nızı) bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim..


Serbest kürsü nedir? | Yeni konu aç | Açık konular | Biten konular | Konularım



100% Güvenli Bölge
İş ortaklığı | Web Master | Hakkımızda | Sık Sorulanlar | Bize Ulaşın
birmilyon.com bilgi merkezli bir sitedir, bilginin paylaşılması ve çoğaltılması ilkesine dayanarak,
birmilyon.com da yer alan hertürlü soru ve bilgi yarışması tamamen paylaşıma açıktır.
Seçkin üyelik | Bilgi yarışmaları | Kelime ve Zeka Yarışmaları | Günlük | Foto kulüp | Bir sorum var | Serbest kürsü
Normal üyelik | Bilgi yarışması | Çocuk yarışması | Soru gönder | Bir işlem | Bir kelime | Timsah avı
Kullanım Şartları | Güvenlik ve Gizlilik | birmilyon.com V8 turbo

Bilgi Yarışması

1,171875E-02