Bilgi Yarışması, Ana Sayfa

Ana Sayfa

İkili Yarışmalar

Kelime Yarışmaları

Zeka Yarışmaları

Günlük

Foto Kulüp

Bir Soru

Serbest Kürsü

Dostluk

Üyelik
Ana Sayfa
Seçkin Üyelik
Mesaj Kutusu
Tavsiye Et
Tıkla Kazan
Ödül Listesi
Gruplar / Sıralama
Sohbet Odaları
  Üyelik
Kullanıcı adı
Şifre
Yeni üye
Şifremi unuttum
Tavsiye Edenlere 10,00 Bonus
Tavsiye edeceğiniz e-posta adresi


%50 Daha Hızlı Flash Menü

Aktif soru
27.965
Aktif üye
703

Bayrak

GÜNLÜK ÖZELLİKLERİ
Günlük sahibialeyra - NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Günlük adıbir tutam kahkaha - Herkese açık günlük
Toplam okunma sayısı3149485
Son güncelleme / Toplam kayıt26.06.2016 07:04:00 / Toplam kayıt: 618
ilginç bulduğum şeyleri paylaşmak istiyorum

GÜNLÜK KAYITLARI
HAYATYeni yorum girAç/Kapa

Bir zamanlar 1 oğlu ve 1 eşeği olan fakir bir karı-koca varmış.

İmkanlarını daha iyiye götürmek ve dünyayı tanımak için şehir şehir

dolaşmaya karar vermişler ve küçük oğullarını eşeklerinin sırtına bindirip

yola koyulmuşlar.

İlk geldikleri köyde insanların arkalarından '' şu terbiyesiz çocuğa

da bakın! Kendisi eşeğin sırtında rahatça yolculuk ederken, zavallı anne

ve babası kanter içinde yürüyorlar!  '' dediklerini duymuşlar. Baba eşine

dönmüş ve ' ' biricik oğlumuzun terbiyesizlikle suçlanmasına  izin

veremeyiz, en yaşlı ben olduğuma göre eşeğe ben bineyim siz ana-oğul

yürüyün '' demiş. Ve böylece giderken başka  bir köye gelmişler.

2. Köyde ilerlerken insanların : ''şu ahlaksız adama da bakın, kendisi

eşeğin sırtında seyahat ederken zavallı oğlu ve karısı yürümek zorunda

kalmış! '' dediklerini duymuşlar. Ahlaksız biri olmayı kendine yakıştırmak

istemeyen baba karısını eşeğin  sırtına bindirmiş ve baba-oğul yanlarında

yürürken 3. köye gelmişler!

3. Köyde insanların arkalarından : ''zavallı yaşlı adam, hem bütün gün

Eşek  gibi çalışıyor kendisini prenses sanan karısı da hem kocasının hem de ufacık oğlunun yanında yürümesine aldırmıyor. Herhalde çocuk da üvey

evlattır ''dediklerini duymuşlar. Bunun üzerine tüm aile eşeğin üstüne

binmişler ve 4.köye ulaşmışlar.

4.Köyde insanların: ''şu canavar insanlara da bakın! Zavallı eşeğin

belini kıracaklar ''dediklerini duymuşlar. Eşekten inip üçü de hayvanın

yanında yürüyerek 5. köye varmışlar.

Bu kez duyduklarına inanamamışlar : Köylüler gülerek : "şu üç salağa

bakın,  kendilerini taşıyacak bir eşekleri olduğu halde yürüyerek yolculuk

yapıyorlar ''!!!

SONUÇ :

GENELLİKLE İNSANLAR SENİ KRİTİK ETMEK VE SENİNLE ALAY ETMEK İÇİN HER

ZAMAN BİR EKSİĞİNİ BULACAK VE KİMSE SENİ OLDUĞUN GİBİ KABUL ETMEYECEKTİR.

ONUN İÇİN DOĞRU BİLDİĞİN ŞEKİLDE YAŞA VE KALBİNİN SENİ YÖNLENDİRDİĞİ

YERE GİT.

HAYAT ÖN PROVASI YAPILMAMIŞ BİR TİYATRO GÖSTERİSİDİR. BU ALKIŞI

OLMAYAN TİYATRONUN PERDESİ KAPANMADAN ;

GÜL, ŞARKI SÖYLE, DANS ET VE AŞIK OL....

HAYATININ HER ANINI DEĞERLENDİR

>Charlie Chaplin



Kayıt tarihi : 20.02.2007 - Toplam yorum : 2

Sessiz sinemanın o en büyük oyuncusu, bu defa çok sesli ve çok doğru bir yorum yapmış yaşam hakkında...Eğer uyabilseydi herkes Şarlo'nun bu güzel sözlerine; dünya daha yaşanılası bir yer ve yaşam da çok daha keyifli olurdu bence... Saygılar


Kayıt tarihi : 20.02.2007 17:13:00 - Yorum sahibi: nemutlutürkümdiyene
DOĞRU BİLDİĞİN ŞEKİLDE YAŞA VE KALBİNİN SENİ YÖNLENDİRDİĞİ

YERE GİT...........

neler pahasına peki??? kaç kişi var ki göze alabilen?  gerçi bu öğutle de, göze alabilecekler hedeflenmiş zaten..

" sana deli diyeceklerini bilsen bile, içinde yanan ışığın peşine düş!!! " bu da benim kendime öğüdüm.

 


Kayıt tarihi : 21.11.2007 20:52:00 - Yorum sahibi: bulmalıyım


YAŞAMA ANLAM VE BOYUT KATAN İKİ ŞEYİN ÖNEMİYeni yorum girAç/Kapa

İki şey insanı "Nitelikli İnsan" yapar :
1- İradeye Hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey "Ekstra Değer" katar :
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızıl okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır :
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar :
1- Niletikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar :
1- Baskın  yeteneği bulmak
2- Cidden sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır :
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır :
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır :
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve herşeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller :
1- Aşırılık (mübağala, abartı, ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir :
1- Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha değil)
2- Sükut (susmak)
İki şey "Kalitesiz İnsan" ın özelliğidir :
1 - Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer :
1 - Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller :
1 - Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
 İki şey kişiyi gözden düşürür :
1 - Demagoji (Laf kalabalığı)
2 - Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmek göstermek)



Kayıt tarihi : 20.02.2007 - Toplam yorum : 2

Kime sorsanız; bu saydığınız niteliklerin olumlularından sadece birkaç tanesine bile sahip olabilmek, olumsuzların ise hepsine uzak durabilmek isterdim der ...Ama bunu yaşam düsturu edinmeyi beceren kaç kişi var günümüzde ve çevremizde? Bence zaten bunların hepsini başarabilen insan olsa olsa; Mahatma ya da Lama olurdu.. bütün bunlar için; dünyanın öbür ucuna, ta Tibet'e gitmeye değer mi :)
Kayıt tarihi : 20.02.2007 15:43:00 - Yorum sahibi: nemutlutürkümdiyene


ANLAYABİLMEK!!Yeni yorum girAç/Kapa

"Satılık Köpek Yavruları" ilanının hemen altında küçük bir çocuğun başı gözüktü ve
çocuk dükkan sahibine sordu :
-"Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?"
Dükkan sahibi :
-"30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları" dedi
-"Benim 2 dolar 37 sentim var" dedi çocuk
-"Bir bakabilir miyim yavrulara" .
Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve
köpek kulübesinden beş tane yumak halinde yavru çıktı.
Yavrulardan biri arkadan geliyordu. Küçük çocuk
yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu:
-"Bunun nesi var?"
Dükkan sahibi 0nun kalça çıkığı olduğunu ve
hep sakat kalacağını açıkladı.
Küçük çocuk heyecanlanmıştı.
-"Ben bu yavruyu satın almak istiyorum."
Dükkan sahibi:-"Hayır o yavruyu satın alman gerekmiyor.
Eğer gerçekten istiyorsan o yavruyu sana bedava veririm"
Küçük çocuk birden sinirlendi.
Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik bakarak:
-"Onu bana vermenizi istemiyorum.
O da diğer yavrular kadar değerli ve
ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim.
Aslında şimdi size 2 dolar 37 cent vereceğim ve
geri kalanını ayda 50 cent ödeyerek tamamlayacağım."
Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı:
-"Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum.
Bu yavru hiçbir zaman diğer yavrular gibi koşup,
zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak."
Bunun üzerine küçük çocuk eğildi,
pantolonunu sıvadı ve
büyük bir metal parçasıyla desteklediği
sakat bacağını dükkan sahibine gösterip,
tatlı bir sesle:
-"Ben de çok iyi koşamıyorum
ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak
bir sahibe gereksinimi var" dedi.



Kayıt tarihi : 20.02.2007 - Toplam yorum : 3

Daha önce defalarca okuduğum bir öykü,ama genede gözlerimin dolmasına engel olamadım...Aslında sık sık hastaneleri ve mezarlıkları ziyaret ederek Allahın sevdiklerimize verdiği can ve sağlık için şükretmeliyiz...ve de aslında ne kadar zengin olduğumuzu farketmeliyiz...:(


Kayıt tarihi : 20.02.2007 08:31:00 - Yorum sahibi: emelatam
:(((( daha önce okumamıştım :((((   
Kayıt tarihi : 21.11.2007 20:58:00 - Yorum sahibi: bulmalıyım


ÖZGÜRLÜK!!!Yeni yorum girAç/Kapa

Adamın biri bilge bir kral olmakla ün salmış kralın yanına gider. Krala şunu
sorar "Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?" Kral "Elbette" der
"Kaç bacağın var senin?" Adam soruya şaşırarak "İki efendim" der. Kral
"Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin?" "Elbette" diye cevap verir
adam. Kral "O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver". Adam biraz
düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir. "Tamam" der kral "Şimdi
de öteki bacağını kaldır." Adam şaşırır "Bu imkansız kralım" der. "Gördün
mü?" der kral " Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. 0ndan
sonrasında değil."

Tiziano Terzani'nin Atlıkarıncada Bir Tur Daha adlı kitabında okuduğum bu
küçük öykü yıllardır tartışılan özgürlük kavramı üzerinde bir kez daha
düşünmeme yol açtı. Hayat gerçekten böyleydi. İlk kararı alıyordun ve gerisi
o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu. Hayat hata kabul etmiyordu. ilk
kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu ama eğer yanlış bir karar aldıysan,
herşey zincirleme yanlış gidiyordu.

Mesela mesleğini seçerken... Hasbelkader, iyi düşünmeden, yeteneklerinin
farkında olmaksızın bir meslek seçtiğinde ömür boyu işini zorla yapmaya
mahkum oluyordun. İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun. Ama
biliyordun ki; özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve yeniden başlama
cesaretin yoktu. Bazı insanlar vardı hayatta...Onlar ise herşeyi ardlarında
bırakıp yeniden başlayacak kadar cesurlardı. Ama sen 0nlardan biri
olamıyordun. Bunca emek bunca çalışmayı sanki çöpmüş gibi bir çırpıda
atıveremiyordun. Oysa göz ardı ettiğin bir şey vardı. Hayat çok kısaydı ve
mutsuz olduğun işlerle zaman öldürmek aynı zamanda ruhunu öldürmekle eş
anlamlıydı.

Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu. Yanlış bir karar aynı
evde yaşayan iki düşman yaratabilirdi. Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve
hayatını cehenneme çevirebilirdi. İlk kararı alıyordun, bu konuda özgürdün
ama devamında senin kararına bağlı olmayan pek çok şey gerçekleşiyordu.

Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. Doğru yerde
ateşlediğinde seni ısıtacak ateş, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu, yanlış
yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte seni de
yakıyordu.

Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. Oyunun kurallarını bilmen ve
ona göre oynaman gerekiyordu. Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek
yetmiyordu. Çok daha önemli olan başka bir şey vardı. Kendini bilmek... Ne
istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu, neler yapabileceğini
bilmek zorundaydın. Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve mutlu bir hayata
sahip oluyordun.

Ve kararlar birer kibritti... Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun...



Kayıt tarihi : 19.02.2007 - Toplam yorum : 0


SAVRULMA DOSTUM BEN HEP BURDAYIMYeni yorum girAç/Kapa

Rüzgâr ile Yaprak

Rüzgâr ile yaprak dost oldular. Artık rüzgâr savurmuyordu yaprağı.
-''Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni"  dedi rüzgâr yaprağa.
Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu rüzgâr:
- Hadi söyle seni istediğin yere taşıyayım.

Tekrar düşündü yaprak , aklına yine bir şey gelmedi...
- ''Bilmiyorum rüzgâr kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle ?''   dedi.
Rüzgâr:
- Gideceğin yeri bilmedikten sonra rüzgâr dostun olsa neye yarar.. Savrulur gidersin!
   dedi ve bildiği gibi esti tekrar. Yaprak yine savruldu...
   Üstelik de bu sefer savuran dostuydu.



Kayıt tarihi : 29.01.2007 - Toplam yorum : 1

insan hangi limana gideceğini bilmezse hiçbir rüzgar 0nun  rotasını çizemez.kararsızlık çok kötü şey.vereceğimiz karar yanluşta olsa matığımıza yakın bi karar vermeliyiz.sonuçta acılar ve yanlışlarda insan için bir tecrübe olur.
Kayıt tarihi : 30.01.2007 09:18:00 - Yorum sahibi: isembuke


TÜRKÇE'MİZİN GELİŞİMİ!!!!Yeni yorum girAç/Kapa

Yıl: 1965
"Karşıma aniden çıkınca ziyadesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir eda takınacağıma hüküm veremedim, adeta vecde geldim. Buna mukabil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalade rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim.."

Yıl: 1975
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, Heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, Kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.."

Yıl: 1985
"Karşıma aniden çıkınca fevkalade şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lakin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim.."

Yıl: 1995
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fena halde kal geldi yani.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim.. Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selam' dedim.."

Yıl: 2006
"Abi 0nu karşımda öyle görünce oha falan oldum yani.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fena göçeriz dedim, enjoy durumları yani.. Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav ar yu yavrum?'"

Yıl: 2026
"Ven ay sov hör, ben çok yani öyle işte birden.. Off, ay dont nov abi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so aşık len bu manita.. 'Hay beybi..'"

Hala vakit var!
Türkçemize sahip çıkalım.



Kayıt tarihi : 3.12.2006 - Toplam yorum : 0


MARANGOZ SİZSİNİZYeni yorum girAç/Kapa

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine,
çalıştığı konut yapım işinden ayrılmak ve eşi, büyüyen ailesi ile
birlikte daha özgür bir yaşam sürmek tasarısından söz etti. Çekle
aldığı ücretini elbette özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne
var ki.
Müteahhit iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve 0ndan, kendine bir
iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti. Marangoz kabul
etti ve işe girişti, ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek
pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme
kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne
talihsizlikti!.. İşini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için
geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı.
"Bu ev senin" dedi, "sana benden hediye".
Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi  olduğunu bilseydi! O zaman 0nu böyle yapar mıydı!

Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. Çoğu
zamanda, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da , şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.
Marangoz sizsiniz.
Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz.
"hayat bir kendin yap tasarımıdır" demiştir biri. Bugün yaptığınız
davranış ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar. Öyle ise 0nu
akıllıca kurun. Unutmayın.
Paraya ihtiyacınız yokmuş gibi çalışın.
Hiç incinmemişsiniz gibi sevin.



Kayıt tarihi : 18.11.2006 - Toplam yorum : 1

Gerçekten çok güzel bir hikaye.Beğenerek okudum.
Kayıt tarihi : 19.11.2006 11:03:00 - Yorum sahibi: mavi boncuk


PSİKOLOJİK YÖNETİMYeni yorum girAç/Kapa

 Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında

 küçük bir ev  alır.

  Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders  yılı baslar. Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan

 öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak

 tekmelerler.Bu çekilmez gurultu günler sürer ve yaşlı adam bir

 önlem almaya karar verir.

    Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken,kapısının

 önüne çıkar 0nları durdurur ve:

    "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi

 sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken ayni

 şekilde gürültüler  çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi

 hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size  her gün 1 dolar vereceğim" der.

   Bu teklif çocukların çok hoşuna gider  ve gürültüyü sürdürürler.

 Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve 0nlara şöyle  der: "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size  sadece 50 sent verebilirim."

    Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye.

 Aradan birkaç  gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar 0nları:

 "Bakın" der, "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak

 25 sent verebilirim, tamam mı?"

    "Olanaksız bayım" der içlerinden biri,

    "Günde 25 sent için bu isi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

 Biz işi bırakıyoruz."



Kayıt tarihi : 18.11.2006 - Toplam yorum : 0


7 GERÇEKYeni yorum girAç/Kapa

Budist rahipler, artık yetiştirdiklerini düşündükleri bir öğrencilerini,yola çıkmadan çağırdılar.Başrahip öğrenciye sordu:
  -20 yıldır buradasın,neler öğrendin?
  -"7 gerçek öğrendim" dedi öğrenci.
  -20 yıldır buradasın sadece 7 gerçek mi öğrendin?
  -Evet 7 gerçek öğrendim...
  -"Say" dedi başrahip.

  1- Dostluklar ikiye ayrılır: Kalıcı dostluklar ve geçici dostluklar.
Hayatta bir zorluk ortaya çıktığı anda bozulan dostluklar daha çoktur, kalıcı dostluklar ise çok azdır...

  2-İnsanların çoğunluğu,kalplerini ve beyinlerini geçici değerlere
ayırmışlar. Bu değerler uğruna kendi gerçek niteliklerinden taviz
vermekten,kötü şeyler yapmaktan asla çekinmiyorlar...
  3-İnsanlar,amaçlarına ulaşmak için birbirlerini ezmekten çekinmiyorlar.
Oysa başkasına kötülük yapılarak elde edilen herşeyin geldiği gibi
gideceğini anlamıyorlar...
  4-İnsanlar gerçekte bir anlamı ve önemi olup olmadığını hiç
düşünmedikleri fakat değerli ve anlamlı saydıkları şeyler yüzünden
birbirlerine zarar veriyorlar. Bu şekilde hayatı birbirlerine zehir etmeye alışmışlar.
  5-Herkes yanlışın nedenini başkalarında arıyor.Kimse , başına ne geldiyse aslında kendi yüzünden geldiğini anlamıyor,kendi suçunu kabul edip düzeltmiyor.
  6- İnsanlar helal lokmanın ve bölüşmenin değerini bilmiyor. Vicdanları ve
mideleri arasında kaldıkları zaman midelerini tercih ediyorlar

  7-  İnsanlar bir şeye dayanmadan yaşama gücünü bulamıyorlar.

 Bu yüzden çoğu zaman anlamsız şeylere sarılıyor ve güveniyorlar. Asıl sarılmaları ve güvenmeleri gereken belki de tek duygunun sevgi olduğunu anlamamakta ısrar ediyorlar...

    "Güle güle" dedi başrahip.



Kayıt tarihi : 18.11.2006 - Toplam yorum : 0


KENDİNİZE NE KADAR VAKİT AYIRIYORSUNUZ???Yeni yorum girAç/Kapa

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş.

Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormus, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Aksamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bIrakıyormuş.

ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş.

Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.

Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş.

Birinci adam öfkelenmiş: "Bu nasıl olabilir? Ben daha çok  çalıştım. Senden daha erken ise başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu isin sırrı ne?"

İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: "Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir."

Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp,yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir.

 Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu zihnimizin, ruhumuzun karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.

Delfi'deki ünlü tapınakta Sokrates'in su sözü yer alır: "İnsan Kendini Tanı"

Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açı olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda basarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.



Kayıt tarihi : 1.11.2006 - Toplam yorum : 0


İNSANLARI EĞİT YADA o nLARA KATLANYeni yorum girAç/Kapa

Marcus Aurelius'un adı anıldığında, insan kaçınılmaz olarak, Platon'un
 ünlü  sözünü anımsıyor:

 "Hükümdarlar filozof, filozoflar hükümdar olsaydı,
 kentlerin yüzü ışırdı." Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm hükümdarlar
 arasında, belki de çok azı Marcus Aurelius gibi, hem filozof, hem
 hükümdardı. Belki de Marcus Aurelius, hükümdar olduktan sonra   filozof olmaya kalkışsaydı, kolay kolay gerçekleştiremezdi bunu.
 Bâzı insanlar, birine bir iyilikte bulunurlarsa, karşılığını alacaklarını
 hesaba katarlar. Bazıları da, bunu hemen yapmazlar, ama gene de iyilik ettikleri kişiyi içlerinden kendilerine borçlu sayarlar; yaptıklarının
 fazlasıyla bilincindedirler. Bazıları da, bir anlamda bir iyilikte
 bulunduklarını bile bilmezler, üzüm üreten, bir kez meyvesini verdikten
 sonra başka bir ödül beklemeyen asmalar gibidirler; tıpkı yarışı bitiren
 bir at gibi, avını yakalayan bir köpek gibi, balını yapmış bir arı gibi ya da. Bu insanlar da iyilik yaptıktan sonra, bağıra bağıra duyurmazlar bunu,
 başka bir iyilik yapmaya yönelirler, tıpkı asmanın mevsimi gelince yeniden üzüm vermesi gibi.
 Güneşin ışığı yukarıdan gelir, her yönde yayılır, ama yok olmaz. Işığın
 yayılışı bir genişlemedir. Bir güneş ışınının ne olduğunu, karanlık bir
 odaya bir aralıktan giren güneş ışığını inceleyerek anlayabilirsin: doğru
 çizgi halinde uzanır, karşısına çıkan ve o nun havada öteki tarafa
 geçmesini engelleyen ilk katı cisme dayanıyor gibidir; ne kayar, ne aşağı düşer, orada durur. Zekanın ışığının yayılması ve genişlemesi de buna benzer bir biçimde olur; hiçbir biçimde akıp gitme değil, bir yayılmadır; karşılaştığı engeller üzerinde zorlayıcı ve şiddetli bir etki yaratmaz; batmaz da, kımıltısız durur ve üstüne düştüğü nesneyi aydınlatır; çünkü bu nesne o nu yansıtmazsa, kendini o nun ışığından yoksun bırakır. İnsanlar birbirleri için dünyaya gelmişlerdir. Bu nedenle o nları eğit ya da katlan o nlara.



Kayıt tarihi : 24.10.2006 - Toplam yorum : 0


KİRPİLER VE BİZYeni yorum girAç/Kapa

Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok
etkilenmiş,büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.
Çünkü o nların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak
tutması zor olan dikenleri var.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi
toplanmış,çözüm aramaya başlamış.
Tartışa tartışa,nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına,birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar
verilmiş.
Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından
yararlanacak,aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan
kurtulacaklarmış.
İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.
Ama  başka bir problem çıkmış ortaya.
Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar
gerçekleşmiş.
Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar
ama bu seferde  donmalar meydana gelmiş.
Ne var ki, her gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla
birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın,ancak birbirlerini
incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.
KISACA ;
Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı,bazen de zararlı.
Çoğu zaman,kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.
Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak,hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz.



Kayıt tarihi : 24.10.2006 - Toplam yorum : 0


7 KURŞUNLA İSTİKLAL MARŞI(2NCİ BÖLÜM)Yeni yorum girAç/Kapa

 Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya başladı:

 "Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"

Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk.  Ve konuştu : "Devrem, bölük komutanı nerde?"

 Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "İzinde devrem" yanıtı verildi.

 Suat 3, artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü: "Ne olur yaralılarımı alın. Bende yaralıyım".

 O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu söz üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum.

 "Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuşmadı Yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artık o nun şehit olduğuna ben de inanmıştım. Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konuşan Suat, Cevap ver!" çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu.

 Ve o n o n beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkânı durmuştu. Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marşı'ydı.

 

Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde, ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim.  Bir daha o nun sesini hiç duymadım.

Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı'nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum.

 Hâkimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile istiklal Marşı söyleyen adamdır.

Okuyun  ve bu VATAN için kanlarını akıtan Kahramanlarımızla övünün, gururlanın...



Kayıt tarihi : 22.10.2006 - Toplam yorum : 0


7 KURŞUNLA İSTİKLAL MARŞI(1NCİ BÖLÜM)Yeni yorum girAç/Kapa

Hakan Evrensel emekli bir subaydır. Güneydoğu Anadolu'da terörle Mücadele etmiştir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydoğu Öyküleri-1,2,3 adlı üç kitap yayınlamıştır.

Bu kitapta subay, doktor, hakim, savcı, er,. Güneydoğu Anadolu'da emperyalizmin işbirlikçisi PKK'ya karşı mücadele edenlerin mücadele anıları anlatılır. Üç kitap ta defalarca basılmıştır. Şimdi üç cilt bir arada "Güneydoğu Öyküleri" adı ile yayınlandı. Oğullarının yiğitliğini anlamak isteyen bir milletin okuması gereken bir kitaptır

Evrensel'in kitabını bütün kitapçılarda bulmak mümkün.

 Size bu kitaptan bir hâkimin anılarını aktarmak istiyorum.

Güneydoğu'nun küçük bir ilçesinde görev yapan hâkim, ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini şöyle anlatır:

"Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu.

Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı. En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu; 22:10, 500 terörist.

 Karakol o gün basılmadı. Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı.

 Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı.

Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı.  Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu:

 "Yaralılarım var, yaralılarımı alın."

Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi.

"Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak."

 İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin basındaki tim komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı.

 "Suat 3 , irtibatı kesme. Sakin olun!"  …… Cevapta bir değişiklik olmadı:

"Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!"

 Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü: "Yaralılarımı alın" , "Sakin olun, geliyoruz".

 Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe arttırıyorlardı. Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı. Bir süre sonra, Suat 3'ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik:

 "Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım".  Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen Aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama işe yaramıyordu.

 Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu.

 Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum.



Kayıt tarihi : 22.10.2006 - Toplam yorum : 0


GELDE İNGİLİZCEYE ÇEVİR??Yeni yorum girAç/Kapa

-My mother to be my wife: Anam Avradım olsun
-Come with ball my brother Come with ball: Topla Gel Abicim Topla gel
-Chicken translation: Piliç çevirme
-Leave the door december: Kapıyı aralık bırak
-Clean family girl: Temiz aile kizi.
-Your hand is o n the job your eye is o n playing: Elin işte gözün oynaşta
-Sensitive meat ball: İçli köfte.
-Urinate quickly, satan mixes: Acele işe şeytan karışır
-There is no saturation to her observations: o nun gözlemelerine doyum olmaz
-Chicken turner: tavuk döner
-Man doesn't become from you: Senden adam olmaz
-Enter the desk: Sıraya gir
-Look my ram, I'm an Anatolian child, If I put, you sit.: Bak koçum, ben Anadolu çocuguyum, bir koyarsam oturursun
-Airplane out of the fart, say hi to that sweetheart: Osuruktan teyyare,
Selam söyle o yare
-Master !!! do something burning-turning in the middle: Usta !!! Ortaya yanardöner bişi yapsana
-Exploded egypt has escaped to my bosphorus: Boğazıma patlamış mısır kaçtı
-In every job there is a no: Her işte bir hayır vardır
-She is such a mother's eye girl: Çok anasının gözü bi kız

-don t make me number : bana numara yapma



Kayıt tarihi : 19.10.2006 - Toplam yorum : 0


Sayfa : <<   <  1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12  >   >>

Günlük yazmak için üye girişi yapmalısınız, üye girişi yapmak için buraya tıklayın.




Günlük nedir? | Günlüklerim | Yeni kayıt | Günlük ara

100% Güvenli Bölge
İş ortaklığı | Web Master | Hakkımızda | Sık Sorulanlar | Bize Ulaşın
birmilyon.com bilgi merkezli bir sitedir, bilginin paylaşılması ve çoğaltılması ilkesine dayanarak,
birmilyon.com da yer alan hertürlü soru ve bilgi yarışması tamamen paylaşıma açıktır.
Seçkin üyelik | Bilgi yarışmaları | Kelime ve Zeka Yarışmaları | Günlük | Foto kulüp | Bir sorum var | Serbest kürsü
Normal üyelik | Bilgi yarışması | Çocuk yarışması | Soru gönder | Bir işlem | Bir kelime | Timsah avı
Kullanım Şartları | Güvenlik ve Gizlilik | birmilyon.com V8 turbo

Bilgi Yarışması

0,3789063