Bilgi Yarışması, Ana Sayfa

Ana Sayfa

İkili Yarışmalar

Kelime Yarışmaları

Zeka Yarışmaları

Günlük

Foto Kulüp

Bir Soru

Serbest Kürsü

Dostluk

Üyelik
Ana Sayfa
Seçkin Üyelik
Mesaj Kutusu
Tavsiye Et
Tıkla Kazan
Ödül Listesi
Gruplar / Sıralama
Sohbet Odaları
  Üyelik
Kullanıcı adı
Şifre
Yeni üye
Şifremi unuttum
Tavsiye Edenlere 10,00 Bonus
Tavsiye edeceğiniz e-posta adresi


%50 Daha Hızlı Flash Menü

Aktif soru
27.965
Aktif üye
615

Bayrak

GÜNLÜK ÖZELLİKLERİ
Günlük sahibifilizmir - emekli
Günlük adıİlk Günlüğüm - Herkese açık günlük
Toplam okunma sayısı415248
Son güncelleme / Toplam kayıt16.07.2016 01:27:00 / Toplam kayıt: 62
Ben her zaman günlük tutmayı istemişimdir.Ama nasıl başlamam gerektiğini bilemiyorum.

GÜNLÜK KAYITLARI
TÜRKİYE'DE YILIN FIKRASI:))Yeni yorum girAç/Kapa


> Başbakan Erdoğan, dış destek aramak için İngiltereyi ziyarete gitmiş.
> Ziyareti sırasında Kraliçe tarafından çay içmeye Davet edilen
> Erdoğan,Kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş.
> Kraliçe 'çevremi akıllı insanlarla doldurmak' cevabını vermiş.Erdoğan
bunun
> üzerine
> kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt
> ettiğini sormuş.Kraliçe, 'onlara doğru soruları sorarak ayırt
ediyorum' diye
> yanıtlamış ve 'izin verin göstereyim' demiş.Kraliçe hemen Tony Blair'i
> aramış ve: 'Sayın Başbakan , lütfen bu soruya cevap verin:
> Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve buçocuk sizin ne kız
> ne de erkek kardeşiniz.Kimdir bu? ' diye sormuş.
> Tony Blair: 'Bu benim majesteleri' diye yanıtlamış.Kraliçe: '

> Doğru.Teşekkürler,iyi çalışmalar Blair' demiş ve Erdoğan'a dönerek:
> 'Gördünüz mü Sayın Erdoğan?' 'Evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu
> metodunuzu kesinlikle kullanacağım' diyerek oradan ayrılmış.
> Yurda dönüşünde hemen Unakıtan'ı yanına çağıran Erdoğan,
> 'Kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum'demiş.
Unakıtan :
> 'Tabii efendim, nedir?' Erdoğan:Annenin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu
> var, ve bu çocuk senin ne kız ne de erkek kardeşin.Kimdir bu?'
Unakıtan sağa
> bakmış sola bakmış düşünmüş taşınmış ve en sonunda:
> Efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?' demiş.
> Erdoğan kabul etmiş ve Unakıtan oradan ayrılmış, vakit kaybetmeden
Bakanlar
> Kurulunu toplantıya çağırmış,saatlerce bu soru üzerinde düşünmüşler,ama
> kimse bir cevap bulamamış.En sonunda
> Kemal Unakıtan Kemal Derviş'i aramış ve durumu açıkladıktan sonra:
> 'Annenizin bir çocuğu var,babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin
ne kız
> ne de erkek kardeşiniz. Kimdirbu?'
> Derviş: 'Bunda bilemeyecek ne var, tabii ki benim!' diye yanıtlamış.Cevabı
> alan Unakıtan hemen Tayyip'i arayarak: 'Cevabı buldum efendim, kim
olduğunu
> biliyorum,
> Sayın Kemal Derviş'demiş. Tayyip büyük bir hayal kırıklığıyla cevap
vermiş:
> 'Yanlış cevap Kemal Abi, Doğru cevap Tony Blair idi.'



Kayıt tarihi : 5.12.2008 - Toplam yorum : 4

Bu fıkra değil ,gerçeğin ta kendisi:)

Ben de senin gibi düşünüyorum:))))))


Kayıt tarihi : 5.12.2008 11:28:00 - Yorum sahibi: bonjour34

Hahahahahahha, çok güzeldi:):):)

Bence de:))))))))))


Kayıt tarihi : 5.12.2008 12:02:00 - Yorum sahibi: seba_

ben bu fıkrayı milli takımda fatih terim için yapılanı okumuştum.fatih hoca'da Fransa milli takımı hocasının arasında geçiyor bu konuşma,oda zidane'yi çağırıp soruyordu.bizim hocada  hakan şükür'e soruyor oda az düşünüyor ve hagı'ya sorup geliyor ve hocam hagı'ymış diyor,fatih hocada kızıyor,ne hagı'si be ne hagı'si,zidane zinade :)))

Ben de bu fıkranın farklı versiyonlarını okudum ama en çok yakışanı buydu:))))))))))


Kayıt tarihi : 5.12.2008 19:49:00 - Yorum sahibi: sense_sea

Bence bu fıkrada bahşedilen zeka seviyesi konusunda bile tereddütlerim var:))))

Haksızlık etmeyin lütfen. Adamda zeka olmasa bukadar dalaverenin altından nasıl kalkar?:))))


Kayıt tarihi : 5.12.2008 20:40:00 - Yorum sahibi: bigbrotherr


ATATÜRK VE IKI KADEH RAKI Yeni yorum girAç/Kapa
    ATATÜRK VE IKI KADEH RAKI
AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ,  OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE
YAZMIŞ.
İNANILMAZ GUZEL VE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI
İYİ DE YAPMIŞ.

BOL MİKTARDA İLETELİM LÜTFEN...
Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını
Gençliğinde kot pantolon giyememiş.

Sevgilisinin elinden tutup
hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...
Padişah 0na Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak
şirketinin,
first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...

Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej
esliğinde
Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan
ayağında
spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren
mini etekli
ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize
döktükten sonra
timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri,  unutmamak için not
alacağı bir
cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde
bulunacakları
da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks
çekemeden,
İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden
gitti ..

 Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra
arabaya atlayıp
sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur
atamadı.

Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürk'e acıyorum...
 
Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir
dönemde dünyaya gel,

sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini
getir. Aaaah ah...
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak,
babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken...
Bunları yapmadı Atatürk...

Keyif çatmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...

ISTE 0nUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE
SADECE
BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.

BÜTÜN SUÇU

2 KADEH RAKI IÇMEKTI
O KADAR.....


Kayıt tarihi : 3.12.2008 - Toplam yorum : 4

Çok güzel yazmış yazan.... Ellerine sağlık kardeşimin... O'nun dehasına hayran kalmak, yaptıklarını anlatmak ve eserlerinden ilham almak dururken rakısını eleştirenlere acıyorum!!

Gerçekten çok güzel. Biz maalesef ulus olarak detayla uğraşmaktan özü göremeyiz.Bir özelliğimizde değerli insanları eleştirerek adam olduğumuzu sanırız.


Kayıt tarihi : 3.12.2008 21:58:00 - Yorum sahibi: sevdamalaz

çok güzel,herkese mail göndereceğim.Teşekkür ederim.

Ben de yorumunuza teşekkür ederim.


Kayıt tarihi : 3.12.2008 22:06:00 - Yorum sahibi: sense_sea

İki kadeh rakı, sevapların en büyüğüdür kanaatimce :)

Keşke herkes Atatürk kadar değeli olsa da  2  değil 20 kadeh içse.


Kayıt tarihi : 4.12.2008 13:40:00 - Yorum sahibi: quente

iki kadeh rakı işte mesele burda .bu yazıyı iyiki buraya aldın ve bize kadar ulaştırdın.teşekkür ederim.

Mesele nerede biliyor musun ülkemizde çok değersiz insanların bulunmasında.Atatürk o 2 kadehi de içmeseydi yine birşeyler bulurlardı.Kendi değersizliklerini örtmek için.


Kayıt tarihi : 4.12.2008 14:21:00 - Yorum sahibi: sst52


'İzmir'i istiyorum' Yeni yorum girAç/Kapa

Nasıl alırsınız?

Sulu mu - Susuz mu?

Efeli mi – efesiz mi? Kavun – peynir tabağı, roka – balık tadında, imbatının havası…

 

Denizi kız,

Kızı deniz,

Sokakları hem kız, hem deniz kokan şehir

İzmir Cumhuriyeti burası. Bu kent başka bir ülke. Laik – demokrasi kalesi.

Başkadır insanları. Özgürdür yaşamları.

Gelenide benzetir kendine, taviz vermez yaşam öyküsüne.

Giden kalır kıyısında, dokundu mu suyuna havasına…

Benzer çağdaş Türk insanına!

İşte böyle bir memleketin kadını – erkeği – çocuğu – genci – yaşlısı teslim edecek mi ruhunu derin siyaset kulislerine?

Rakı masasında balık mı olalım?  İzmir'in balığı masaların kralı…

Birkaç ne – niyetli adamın yokladıkları nabızların İzmir de atmayacağını bilmeleri gerek – bildirmemiz gerek…
AKP çok yakınlarındaki kişilerle İzmir Büyük Şehir Belediye Başkan adayı ile ilgili kazanma hedeflerinin hesabını yapıyor.

Vitrini koruyalım, yolumuza bakalım!

İzmir işgal altında!

İzmir'i kim verecek?

Gelin alın bizden… Biz yüreklerden.

Taviz vermeyiz dikliğimizden…

Gelirsiniz – gidersiniz ama İzmirli asla değilsiniz.

İzmir de yaşamak kim olduğunu düşünmeden o şehre ait olmaktır.  Tanımak ve bilmektir.

Kar yağmaz İzmir'e. Yağdığında 'İzmir'e kar yağdı sayın seyirciler' der tüm haber kanalları. Apartman bahçelerinde limon ağaçları, zeytin dalları… Aşk eder, meşk eder Güzelyalı'nın ağaçları, bakışıp durur 'Karşı kıyıdakiyle. Zaten aşk ve meşkin ta kendisidir bu şehir. Şu kordon boyunca yemyeşil çimenlere uzanır özgür bedenler. Denize karşı ne yaşı ne başı nede türbanı dinler,  'nede daha çocuk 0nlar'ı' … Uzanıp çimenlere alır busesini denizin iyodunu içine çeke çeke, İzmir'in saçları karıştıran, etekleri uçuran rüzgârında… Küçük geveze, neşeli yalıçapkını, geçirir zamanını kayıtsız aşklarıyla!

İzmir'i istemek ve almaya çalışmak zor bir iştir.

İzmir Türkiye değil, Türkiye de İzmir değil.

Çağdaş – Demokrat – Aydın - Laik İzmir'i seviyorum.

Ah keşke Türkiye'nin her kenti İzmir gibi olsa… Suluda içilir, susuzda… Sağlığınıza!



 

'Ben bütün İzmir ve İzmirlileri severim. Güzel İzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim…' M. Kemal Atatürk

Senin sevgine layık olmaya çalışıyoruz – çalışacağız…

 

 
 


Kayıt tarihi : 27.11.2008 - Toplam yorum : 0


ATATÜRK'TEN MEKTUPYeni yorum girAç/Kapa
utandım çocuk

beni anlatan bir film yapmışsın .
kızgınım, utanç içindeyim.
sana değildir kızgınlığım. filmdeki mustafa'dan da utanmış değilim.
başaramamışım, bundandır utancım.
komutam altında, bu vatan için kanını akıtan türk askerlerinden utandım.
"özgürlük" demiştim, benim karakterimdir. .
"bilim" demiştim, tek yol göstericidir.
sen, "karanlıktan korkardı" demişsin benim için.
korkardım evet. bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum.
ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.
söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?
diktatör demişsin bir de. hiç okumadın mı çocuk?
nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?
anlatmadılar mı sana?
başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? böyle diktatör olur mu?
ah be çocuğum.
neden, nasıl düşman ettiler seni bana?
baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar.
belli ki,çalışkansın, zekisin. kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum.
onlar zaten hiç sevmedi beni. yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden.
sevmeyecekler beni elbette..
peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?
dedim ya, sana değil kızgınlığım.
başaramamışım.
anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, 0nurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu.
yazık olmuş, 0nca vatan evladının kanına, 0nca ananın göz yaşına. veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de gözü yaşlı analara.
"bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse,
"bu nesiller miydi,ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?"
diye sorarlarsa ne derim ben 0nlara be çocuk..



Kayıt tarihi : 26.11.2008 - Toplam yorum : 0


üzmez sizlere tesekkür ediyorYeni yorum girAç/Kapa
Beni 3 avukat savunurken, çocuk için avukat tutmayan SHÇEK yetkililerine. ..

"İntihar etmeyi düşünüyorum" diyen çocuk için "Psikolojisinde bozulma yok" diyen İstanbul Adli Tıp Kurumu'na ve Adalet Bakanı'na...

Çoluk-çocuk sahibi olduğu halde sessiz kalarak benden yana tavır koyan Sağlık Bakanı'na....

Kadının saçının teli görünecek diye ortalığı birbirine katarken benim olayda kıllarını kıpırdatmayan din kardeşlerime. ..

Türban için İnsan Hakları Mahkemesi'ne giderken bu olayı görmezden gelen First Lady'ye...

"Din tüccarı yazar" olduğum için benden desteğini esirgemeyen F-Tipi medya organlarına...

Toplumsal sorumluluğu "Ermeni ve Kürt sorunuyla" sınırlı yazar ve aydınlara..

Beni almaya geldiğinde gururlu şekilde sırıtan eşime...

Teşekkürü borç bilirim.

Hüseyin ÜZMEZ


Kayıt tarihi : 13.11.2008 - Toplam yorum : 2

dilimin ucundakileri yutuyorum,
sesssiz kalma hakkımı sessizce küfür etme hakkımla değiştirip ;
üzmez ve yandaşlarına gönderiyorum....



Kayıt tarihi : 13.11.2008 19:25:00 - Yorum sahibi: seba_
şerefin ne olduğunu biliyormuki bu ş....
Kayıt tarihi : 13.11.2008 20:44:00 - Yorum sahibi: sense_sea


Ormancı türküsünün öyküsüYeni yorum girAç/Kapa
Çıktım Belen Kahvesine, Baktım Ovaya...
 
 
 
..Müzeyyen Senar'ın eşsiz yorumu ile "Ormancı Türkü" 'sünü bilmeyenimiz yok
gibidir.
 
Türkü;  Temmuz 1946'da Muğla'nın Gevenes köyündeki Belen Kahvesinde vuku
bulan gerçek bir olay üzerine Değirmenci Tahir Usta tarafından bestelenen ve
zamanla ünü Türkiye geneline yayılan bir halk türküsüdür.
 
Türkü'nün hikayesi aşağıdaki gibidir,
 
"Gevenes köyünde 1922 yılında dünyaya gelen Mustafa Şahbudak, ağa çocuğudur.
Mustafa'nın en yakın arkadaşı köy muhtarı Tevfik Cezayir'dir.
Her akşam köy kahvesinde dama oynayan iki arkadaşın iddialı ve dostane
karşılaşmaları kahvehanedekiler tarafından da ilgi ile izlenir. 1946 yılının
bir Temmuz gününde, Mustafa Şahbudak ve Muhtar Tevfik Cezayir, yine dama
tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında 'Sarı Memet' lakaplı Orman
Memuru Mehmet İn çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Bir gün önce, komşu Çiftlik
köyünde yangın çıkmıştır. Ormancı, yangın evrakının bir an önce ilçeye
götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. Ancak bu arada 1946 seçimlerinin
evrakı da Yatağan'a gönderilecektir. Her türlü evrak Yatağan'a köy bekçisi
tarafından götürülmektedir. Muhtar Cezayirli, 'Olmaz, daha acil olan seçim
sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem'
cevabını verir. Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar.
Muhtar Tevfik Cezayirli, 'Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et' der ve
oyuna devam eder.
 
Ormancı dama masasına bir yumruk atar. Mustafa Şahbudak, bu davranışa
tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler,
ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler.
Ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak'ın
tahammül sınırını daha da zorlar. Şahbudak, yerinden kalkar, ormancının
üzerine yürür. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak'ı kolundan
yaralar. O zaman, Mustafa Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki
tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Muhtar, ormancının ikinci kez kama
vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa tetiği çoktan çekmiştir ve kurşun
muhtar Tevfik Cezayir'e isabet eder. Ormancı Mehmet İn, bunun üzerine
kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu
ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. İkinci atışta
Mehmet İn, yere düşer. Arka cebinde tütün tabakası olduğu için, 0na bir şey
olmaz. Ama Tevfik kanlar içindedir.
 
 
O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik'i, tahta bir sal üzerinde
köyden 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesi'ne götürürler.
Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey'e, "Babamın selamı
var, bu adamı iyileştir" diye yalvarır. Doktor Veli Bey, "O ölecek, önce
senin kolunu saralım" diye yanıt verir. O sırada Tevfik eliyle işaret edip
Mustafa'yı yanına çağırarak, "Ben ölüyorum, hakkını helal et" dedikten sonra
can verir.
 
 
Mustafa, en yakın arkadaşını öldürdüğü için teslim olur, 4 yıl ceza alır.
Cezaevindeyken her gece Tevfik rüyasına girer. Ancak ormancıya kini gittikçe
artar.
 
 
Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan Mehmet İn ise, tayinini
ister, Kavaklıdere Orman Müdürlüğü'ne atanır. Aslen Marmarislidir.
Emekliliğinden sonra oraya yerleşir.. Doksanlı yılların başında da ölür.
 
 
Mustafa Şahbudak da, cezaevinden çıktıktan sonra, anılarla dolu o köyde
yaşayamayacağını anlayıp, Muğla'ya yerleşir. Çok sevdiği, günlerini birlikte
geçirdiği arkadaşı Muhtar Tevfik Cezayir'i öldürdüğünde, arkada 25 yaşında
bir eş ve 3 çocuk bırakır. Muhtar'ın eşi Pembe, bu acıya dayanamayıp birkaç
yıl sonra akli dengesini yitirir.. Oğlunun biri İzmir'e yerleşir. Diğer oğlu
ile kızı, köyde evlenirler ve hayatlarını orada sürdürmeye devam ederler.
 
 
Bu arada Mustafa'nın anne tarafından akrabası olan Değirmenci Pisili Tahir
Usta Gevenes Köyü'nde yaşanan bu acı olayın türküsünü bestelemiştir. Bu
türkü bugün düğünlerde okunan, herkesin diline düşen Ormancı türküsüdür.
Hayatının kalan yıllarını bu olayı unutmaya çalışarak geçiren Mustafa
Şahbudak da 28 Mart 2005 günü İzmir Ege Üniversitesi Hastanesi'nde 83
yaşında ölür."
 
 
Ekli resimlerde türküye konu olan kahveyi ve hatta dama sehpasını
görecekseniz...
 

 



__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 3605 (20081112) __________

The message was checked by ESET NOD32 Antivirus.

http://www.eset.com

Kayıt tarihi : 13.11.2008 - Toplam yorum : 0


AKP, ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN 70. YILINI ŞÜKRANLA ANIYORYeni yorum girAç/Kapa






 
 
     
 
Doğruysa ve de hala birileri "aymıyorsa" vay 0n/lar/a  vahlar 0n/lar/a ...
 
     
 

 

AKP, ATATÜRK'ÜN
ÖLÜMÜNÜN 70. YILINI
SÜKRANLA ANIYOR!!!

AKP, yeni ilçe olarak ortaya çikardigi Istanbul-Atasehir' de astigi bez afisle, Atatürk'ü degil, 0nun ölümünü sükranla aniyor.

 


Haber küpürü Cumhuriyet gazetesinin içinde küçüçük kaynamis gitmis... AKP zihniyetinin kendi bez afisiyle bir güzel yakalanmasinin fotografi olsa gerek bu.. Mustafa Kemal'e içten içe gicik olan ama bir yandan da sahtekar oldugu için 0nu seviyormus pozlari çeken "dinci" zihniyet elbette 0nu degil 0nun ÖLÜMÜNÜN 70. yilini sükranla hatta Emine'yle anacakti... Bu yoz kafalar için önemli olan 0nun 70 yildir ÖLÜ olmasi... Çünkü 0nun yasamasi 0nlar için zuldür... Yasiyor korkusu içlerine öyle bir sinmis ki, böyle afislerde ortaya bir güzel çikiyor... Gelecek yil bizce su afisi de yaptirabilirler örnegin: "IYI KI ÖLDÜN ATATÜRK!"



Kayıt tarihi : 13.11.2008 - Toplam yorum : 3

Buna ne yorum yazılır ki Filizciğim? ”Oha,yuh” gibi kelimeler yetersiz kalıyor.Adamların iç yüzlerinin pisliği dışa vurmuş.

Hem Atatürkçü geçinen hem de akpye oy veren körler,örümcek beyinliler ve zavallılar artık biraz gözlerini açabilseler.O kadar da yardımcı oluyoruz anlasınlar,görsünler diye ama algılama yetersizliği var bunlarda.

 
Takvimde bir gun isaretleyin ve de izleyin, cok guzel hazirlanmis.


   
http://www.ataturktoday.com <http://www.ataturktoday.com>
   <
http://www.ataturktoday.com/>  


Kayıt tarihi : 13.11.2008 12:48:00 - Yorum sahibi: bonjour34

"" be hey dürzü" diyesim geldi..... bu nasıl bi yazıdır yaa, bu insanların hiçbirinin ATA ya saygısı yok mu? böyle bi yazı için " yanlışlık" lafı ne kadar münasebetsiz dir.....

Senin yerine ben diyeyim 

Esir iken mümkün müdür ibadet?
yatıp kalkıp Atatürk' e dua et
senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan gene çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz


Kayıt tarihi : 13.11.2008 13:51:00 - Yorum sahibi: seba_
neyzen teyfik'in 2 kıtasıyla çok güzel cevap verilmiş.ama yinede anlamaz 0nlar kara kafalılar,zihniyetsizler,vatan hainleri,bölücüler. bunlara ne desem ne saysam azdır yetersizdir...
Kayıt tarihi : 13.11.2008 20:51:00 - Yorum sahibi: sense_sea


Erdal Sarızeybek'ten ATA'yaYeni yorum girAç/Kapa
Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş :

- Bu köşk kimin?

- kirkor'un...
- ya şu koca bina ?
- Yargo'nun
- ya şu?
- Salomon'un...

Atatürk biraz sinirlenerek sormuş :
- 0nlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?

Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur :
- Biz mi nerede idik ?
Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlarda Arnavutluk dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...

Atatürk bu hatırasını naklederken :
- hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu...

Köymen, Hulusi; Atatürk'ü anmak kitabından, s. 260
ŞİMDİ ARADAN YILLAR GEÇTİ, OTURMUŞUM BİR KÖŞEYE KENDİ KENDİME SORUYORUM:
- Bu gemi kimin?
- BAŞBAKAN'IN OĞLUNUN.
- Bu televizyonlar kimin?
- BAŞBAKAN'IN ARKADAŞLARININ.
- Bu kaçak villa kimin?
- BAŞBAKAN'IN ANASININ.
KENDİ KENDİME KIZIP:
-Peki sen ne yaptın? diye kendime soruyorum.
- BİZ NE Mİ YAPTIK?  BİZ TERÖRLE MÜCADELE İÇİN CANLARIMIZI VERİP YILLARIMIZI DAĞLARA GÖMÜYORDUK,
  0nLAR KOLTUĞU PARAYA, 0nLAR TERÖRÜ PARAYA, 0nLAR HALKIMIZIN ÇARESİZLİĞİNİ PARAYA  TAHVİL EDERKEN!
ERDAL SARIZEYBEK


Kayıt tarihi : 10.11.2008 - Toplam yorum : 6

Onlar yıllarını dağlara gömerken peki biz ne yaptık?

Haklısın ,hiçbirşey yapmadığımız gibi" yan gelip yatmayın "dedik.:((((((((((((


Kayıt tarihi : 10.11.2008 10:00:00 - Yorum sahibi: apopse

Ben kendi adıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum.Bir çok kişi yapmaya çalışıyor belki ama bir birlik olmayınca ülkeyi sömürüp,satıp savdılar.

Atatürk'e ulu orta hakaret edebilecek kadar da cesurlaştılar.

Hala vaktimiz var.Hala tam iş işten geçmedi.Birlik olmalıyız.

Umarım haklısınızdır ama "Atı alan Üsküdarı geçti".Bize de 0nlardan kalan pislikleri temizlemek kaldı.Temizlenebilirse tabii...


Kayıt tarihi : 10.11.2008 10:05:00 - Yorum sahibi: bonjour34
Pislikler nasıl temizlenir ? Satılan değerler geri alınır mı bilemem ama bir şeyler yapmalıyız.
Kayıt tarihi : 10.11.2008 20:47:00 - Yorum sahibi: bonjour34

hep bişey yapmalıyız bişey yapmalıyız,bişey yapmalıyız demekle olmuyor işte,bişey yapcaksın.ilk denemelerinde başarısız olabilirsin ama devamlılığı olduğunda başarılı olursun ancak.ilk başlarda başarısız olabilirsin ve bunun yüzünden bırakma.sana şu olayı anlatıyım bak. bir gün bir film seyrediyorum,hoca öğrencisine kung-fu öğretiyor, karşılıklı döğüş yapıyorlar,öğrenci sürekli hocasına vurmaya çalışıyor ama hocası çok güzel hamlelerle gelen darbeleri engelliyor,sonra dayanamayıp bir hareketle öğrencinin ellerini kitliyor (kıskaca alıyor) ve şu sözü söylüyor: VURMAYA ÇALIŞMADA VUR... ve öğrenci dahada azimleniyor,hocasını zorlamaya başlıyor,en sonunda nemi oluyor,öğrenci hocasına öğle güzel bir hareketle vuruyorki hocası 4-5 adım geriye doğru sendeleyim düşme durumuna geliyor. bizde artık birleşelim,bir şeylere karşı gelmek için belli merkezlerde buluşalım,insanları bilinçlendirelim,gerekirse gerekli mercileri mektup mail yağmuruna tutalım.ama birşeyler yapalım artık lütfen. biraz uzun oldu başını ağrıttım belki ama olan bu.anlayışla karşılaman dileğiyle.kendine ve bu ülkenin değerini bilen herkese iyi bak...

Yorumuna çok teşekkür ederim.Çok güzel bir örnek vermişsiniz.Keşke bizler de sadece eleştirmeyip birşeyler yapsak.


Kayıt tarihi : 10.11.2008 21:18:00 - Yorum sahibi: sense_sea


MUSTAFAYeni yorum girAç/Kapa
DİYELİM ki Atatürk beyaz atının üzerinde çıkageldi, yanında İsmet Paşa, komutanları, yaverler...

Aşağıda Cumhuriyet Bayramı ve herkes "Mustafa"yı seyretmek için kuyruklarda.

Atatürk, İsmet Paşa'nın kulağına eğilerek:

"Şu arkada, elinde bazuka gibi boru olan, topçu neferi midir?.."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, o Can Dündar, muharrir... Elindeki kamera aleti, hususiyeti sinema çeker..."

"Niye atlarımızın kıçını çekiyor?.."

"Buna 'insani boyut belgeseli' diyorlar..."

Ata:

"İlke ve inkılaplar yönü ile de belgesel imal ederler mi bu fikriyatta olanlar?.."

"Sponsor lazım..."

"Sponsor bir nevi milli şuur gibi bir şey midir?.."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, parayı veren... Parayı kim veriyorsa, şuur o cihette nüks etmektedir..."

Atatürk:

"Pekiiii... Aziz milletimiz sinemaya girip, aziz askerlerimizin cephelerde elde ettikleri muazzam zaferleri vefa hissiyatları içinde mi seyretmekte?.."

İsmet Paşa:

"İnsani yön belgeseli hesabıyla bakmaktadırlar, gece karanlıkta önderimiz ne yapmakta..."

Ata:

"O karanlık gecelerde uykusuz kalıp bir hür vatan yaratma sancılarımın acısını anlamışlar demek ki..."

İsmet Paşa fısıldayarak:

"Hayır, bir oturuşta büyük rakı içtiğiniz, gece karanlıktan korktuğunuz ima edilmekte..."

Atatürk hüzünle:

"Buna asıl aydınlıktan korkan hilafetçiler sevinecekler... 0nlar hálá dergáhlarında oturuyorlar mı İsmet?..."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, devletin tepesinde oturuyorlar..."

"Peki, Cumhuriyet Bayramı diye neyi kutlamaktadır bu millet..."

İsmet Paşa:

"Cumhuriyetten geri kalanını..."

Atatürk, atını çevirir:

"Gidelim Paşa..."
 
-bekir coşkun....hürriyet
 
 
...



Kayıt tarihi : 3.11.2008 - Toplam yorum : 6

hayranım bu bekir çoşkuna.adam çok güzel yazılar yazıyor,damardan giriyor ve lafı tam isabet hedefe varıyor. teşekkürler paylaşım için...

Yazı  benim de çok hoşuma gitti.Filmi henüz izlemedim ama tahmin edebiliyorum.Yorumunuza teşekkürler.


Kayıt tarihi : 3.11.2008 19:34:00 - Yorum sahibi: sense_sea

Çok güzel bir yaklaşım ve oldukça güzel ifade edilmiş.Paylaşımınız için teşekkür ederim.

Ben de yorumunuza çok teşekkür ederim.


Kayıt tarihi : 4.11.2008 16:56:00 - Yorum sahibi: apopse
Ben ne yazık ki bu belgesieli izleme hatasına düştüm . Niye hata diyorum anlatayım : Şimdi efenim beklentimiz neydi ? Atam'ız hakkında 0nca araştırma yaptığını söyleyen ki araştırmacı yönü ile ön plana çıkan Can Dündar beyefendinin tarihinn karanlığında kalmış bazı sayfaları, Atamızın ilmi siyaseti, askeri dehası, vatan uğruna yaptığı planlamalar (uykusuz gecelerinde) belki birazda Latife -Fikriye karmaşasında magazinselleşmiş ( Bernardo Berolucci vari) bazı diyalogların ortaya çıkması idi. Belki şimdiye kadar duymadığımız haberdar olmadığımız tarihin tozlu sayfalarındaki gerçekler, gerek eski arşiv, günlük, mektup vb. kayıtlar ve gerekse de belki o zamanları yakalamışlardan aktarıla gelenlerle gün ışığına çıkacaktı. Heyecanımız bundan ibaretti.
Ama gelin görün ki hepimizin ortaokul-lise sıralarında ve hatta yetmezmiş gibi hiç bir boyut katılmadan aynı tekrarda üniversite sıralarında okuduğumuz İnkılap Tarihi kitaplarının içeriğinden öte bir şey yok bu kapısında binlerin sıra beklediği Belge Sel'inde .
Hatta birazda Can Dündar yaorumu var ki bir belgeselde olmaması gereken en önemli unsur bence . Çekeceksin sunacaksın halk kendi yorumunu çıkacak bu bir film değil yorum katmak biraz abesti bence.

Kayıt tarihi : 4.11.2008 17:14:00 - Yorum sahibi: ombasaran
(yanlış enterladık devam )
Şimdi Atam'ız Cumhuriyetin ilaından sonra Ankara'da mahsur kalmış kendini eve kapatmış dil üzerine ölesine araştırmalar yapmış mış (adı geçmeyen proje 'Güneş Dil Teorisi' ki araştıran varsa dilsen yola çıkarak bir tarih deryasıdır bu çalışma Mayalara Mulara kadar uzanır) sonra bu araştırmalarda gece uykusuz kalıp hatta kafayıda çekip sızdıktan sonra tüm günü uyuyarak geçermiş. İçki masalarından kalkmayan bu 'Deha'(üzülerek ajite ediyorum) artık hasta alkolik ve ülkeyi İsmet paşa'nın yönetimine terk edip olanlardan bi-habermiş. Kendisine hediye edilen Savarona yatı oyuncağı bile 0nu mutlu etmeye yetmemiş. Çok zampara olup daha askeri okulun ilk yıllarında kendini içki ve kadın alemlerinin ortasında bulan bu zaat hayatının sonuna kadar bu düsturda gitmiş.

Savaş sırasındaki dava arkadaşları ile ters düşüp , 0nları idam masasına çıkarmış sonrada büyüklük bende kalsın deyip affetmiş.  Diktatörmüş başlarda paylaşımcı eğil dediği dedikmiş, İtilaf devletlerine karşı koymak için Rusya'ya yaltaklanmış (ortak strateji demiyor, ilmi siyaset demiyor kasıt bu). Ruslara yaslanıp destek almasa zaten hiç bir şey yapamayacak konumdaymış.

Kendisi aslen 'Din Düşmanı' olup sadece (devrin siyasetçileri gibi k bence en büyük hakaret) İslami cepheyi karşısına almamak adına Meclisi 22 değil Cumaya denk gelen 23 Nisan'da açıp her yerde mevlitler okutmuş. Tabiki bu haraketler köprüyü geçene kadarmış. Sonra tekke zaviyeleri kapatıp tüm tüm din alimlerinin(?) başını kesmiş. Böylece ilk okul yıllarında kendine tokat atan Hoca Efendiden intikamını almış ve nerdeyse tek ve asıl gayeside buymuş.

Şimdilik bu kadar yazayım daha fazlasını düşündükçe ya biz Atatürk'ü tanımamışız yada o çok güzel bir oyuncuymuş paranoyasıyla , Can Dündar -senaryocusuna- öfkelenmeme engel olamıyorum.....

Kayıt tarihi : 4.11.2008 17:28:00 - Yorum sahibi: ombasaran
(Dayanamadım ilave etmeden rahatlayamayacağım)
Filmin en sonunda bir iddaa var ki evlere şenlik , o vakitler bahsi bile geçmeyen 'şimdiki adı ile kürt sorunu' hakkında Atamızın ağzından bir fikir empoze edilmeye çalışılıyor bize. Hemde o yıllarda cephede omuz omuza savaşan kardeşlerin arasına nifak tohumu ekmek isteyen ezberci aydın kesimin sloganı eşliğinde. Neymiş efendim : ' Kürtlere Türkiye'ye bağlı bir şekilde yerel özerklik verilebilirmiş. (Ki herşey yapılanırken bu çok basit yapılabilirdi ama şimdi sorun olan şey o zaman bahis konusu bile değildi)  İşte tam filmin sonunda bir slogan atıldı kafaları karıştıracak ve hezeyan oluşturacak cinsten.
Atamızın hep peşinde koştuğu uğrunan canını her siperde öne sürdüğü binlerce Mehmet'in kanı ile ıslanan 'Misak-ı Milli' sınırlarında özerklik kelamı hemde Atamın ağzından..... Yalanın bu kadarına da pes dedirtecek cinsten YETER CAN ŞİMDİ UÇTUN !!!!!



Kayıt tarihi : 4.11.2008 17:45:00 - Yorum sahibi: ombasaran

Filiz hanım dayanamadım burada ki destanımı kopyalayıp birde kürsü açtım kusuruma bakmazsınız inşallah ::))) Lakin öyle bir konuya bastınızki parmağınızı belgeselin çıkışındaki sinirimi şimdi boşaltabildim o sebeple ayrıca teşekkürü bir borç bilirim :))

Sevgili Arkadaşım yorumunuza çok teşekkür ederim.Keşke benim de duygularımı yazıyla anlatabilme yeteneğim olsaydı.Sayfalarca yazardım herhalde.Çok kızgınım,çok üzgünüm insanların bu denli nankör oluşunu bir türlü kabullenemiyorum.İnanın yobazlardan cahillerden çok daha fazla kızıyorum böylelerine.


Kayıt tarihi : 4.11.2008 18:57:00 - Yorum sahibi: ombasaran


DENİZ FENERİ HIRSIZLARINA İTHAF OLUNUR.Yeni yorum girAç/Kapa
Hikâye mâlum, hatta meşhur, fakat tam yeridir, tekrarında fayda var:

Çölde yaşayan zengin ve muktedir bir kabile reisinin dillere destan,
eşi-menendi az bulunur bir atı varmış.

Günün birinde kabile reisi, bu pek sevgili atına atlayarak tek başına çöle
gezmeye çıkmış. Hayli zaman at koşturduktan sonra dönmek üzere iken
uzaklarda bir kımıltı dikkatini çekmiş. Bir insan, yerde yatıyor. Belli ki
çok hasta veya ölmek üzere. Yardıma muhtaç.

Hemen oraya yaklaşıp atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş. Hâlâ nefes
aldığını görünce sevinip atının terkisinden su kırbası almak üzere iken,
yerdeki mecâlsiz ve hasta adamı, o herkesten kıskandığı değerli atın
üzerinde görünce şaşırıvermiş. Adam atı topuklayıp erişilemeyecek kadar
uzaklaştıktan sonra dönüp, alay edercesine bakmış atın sahibine,

Fakat bir gariplik var; atın sahibi ardından koşarak bağırıp çağırmıyor;
sadece durduğu yerde ağlıyor.

- Ne oldu diye seslenmiş hırsız, 'Zoruna gitti de 0ndan ağlıyorsun değil mi?
Sen ki bu atı kendi gözünden, evlâdından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve
çevikliğim sâyesinde şimdi benim oldu atın; ne kadar ağlasan yeridir!'

Atın sahibi gözyaşlarını silmiş; demiş ki, 'Hayır ey hırsız, atımı çok
severdim, doğrudur; senin 0nu benden çalman elbette gücüme gitti, fakat 0nun
için ağlamıyorum.'

- Yaa, niçin ağlıyorsun öyleyse, kadınlar gibi?

- Şunun için: Bu haber yarın etrafta duyulduğunda, senin nasıl bir hile ile
atımı elimden kapıp çaldığın dilden dile gezdiğinde bundan sonra çölde hiç
kimse, ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine bir damla su vermeye
çekinecektir. Üzüntüm 0ndan!

 

DENİZ FENERİ HIRSIZLARINA İTHAF OLUNUR.


Kayıt tarihi : 28.09.2008 - Toplam yorum : 2

Vesselam kıssadan hisse budur. Cuk oturmuş. Elinize sağlık.
Kayıt tarihi : 29.09.2008 10:22:00 - Yorum sahibi: kafkas.murat
Hem de nasıl oturmuş:) Ve gerçekten de öyle oluyor..:(
Kayıt tarihi : 29.09.2008 15:29:00 - Yorum sahibi: anayasa


ZEVK VE KÜLTÜRYeni yorum girAç/Kapa
 
Bir milyarderin ağzından yaşam...

Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur.
Herhalde iş adamı olduğum için.
Ben, 'paranın iki kişiliği vardır' derim.

Birincisi;
para bir değiş tokuş aracıdır.
Para verip yiyecek, giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz.
İkincisi ile
gelecek korkusunu yenersiniz.

'Yaşlılığımda çaresiz, muhtaç, perişan kalmam, çünkü kötü günler için paramı bir kenara ayırdım' dersiniz.
Ama para ötesi, yani para-üstü bir konu daha vardır. Bunu parayla satın alamazsınız.

Bunun adı zevk ve keyiftir.
Zevk almak, keyif duymak, ancak KÜLTÜR ile mümkündür.
Resimden zevk almak için sergiler bedava, müzik, kaset ve diskler üç otuz para.

Ayrıca konserler de pahalı değil. Tiyatrolar hamburger fiyatına...
Aşk ve sevgi zaten bedelsizdir.
Güneşin batışından, denizin hışırtısından ya da bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız,
kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz.


Güneşi kaç paraya batırabilirsiniz?
Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir?
Yaşlılığınız için biriktireceğiniz kötü gün parası kadar belki 0ndan da önemli olan bu zevkler ve mutluluklardır.

Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür.

Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin !..
İster genç olun, ister yaşlı, yaşınızla barışık değilseniz ihtiyarsınız demektir.

Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır.
Yaşlılar ölüme daha yakın derler.
Ama ölüm nüfus kâğıdı sormuyor.

Şimdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmektir.
Fidanları dikmeye başladım bile.
Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup, ceviz verirmiş.
Şimdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım.
Bu kez kendi cevizlerimi...

İshak ALATON


Kayıt tarihi : 7.09.2008 - Toplam yorum : 0


HAZIRCEVAPLARYeni yorum girAç/Kapa
Yılın En Gıcık Hazır Cevapları :)..Bence süperrrr!!!


-- Mansiyon
 
Hava Yollarında yemek servisi zamanı. Hostes en öndeki adama kibarca gülümseyerek sordu:
- Yemek ister misiniz efendim?
Kendini lokantada zanneden yolcu servis masasına baktı:
- Seçeneklerim neler?
Hostes yine kibarca gülümseyerek seçenekleri sundu:
- Evet veya hayır.
 
***
3 üncü
 
Bir alışveriş merkezindeyiz. Yaşlı bir hanım tavuk reyonunda bir türlü istediği kadar büyük bir tavuk bulamayınca, 0nu izleyen reyon görevlisine söylendi:
- Bu tavukların daha büyük olmaları mümkün değil mi?
Görevli tonton teyzeye takılmadan edemedi:
- Mümkün değil teyze, 0nlar ölü.
 
***
 
2 nci
 
Kamyon sürücüsü 'dikkat, alçak köprü' ikaz levhasını fark ettiğinde iş işten çoktan geçmişti. Olanca hızıyla üst köprüye bindirdi ve orada sıkıştı kaldı. Arkasında kilometrelerce araç kuyruğu oluştuktan sonra trafik/kurtarma ekibi nihayet geldi. Kurtarıcı işine başlarken polis de gözleri sıkışmış kamyonda, sürücüye yaklaşarak söze girmiş olmak için sordu:
- Köprüye sıkıştınız, he?
Sürücü canı burnunda homurdandı:
- Yo, köprü taşıyordum, mazotum bitti.
 
***
 
1 inci
 
Trafik kuralı ihlali yapan kimsenin çıkmadığı uzun bir nöbetin sonunda polis nihayet aşırı hız yapan bir aracı durdurdu. Sürücü camı açtı. Ruhsat ve ehliyetini uzattı. Polis ceza makbuzunu cebinden çıkarırken keyifle gülümsedi.
- Sizi bütün gün bekledim.
Sürücü nasıl olsa cezamı öyle ya da böyle çekeceğim rahatlığıyla, iç çekerek cevap verdi.
- Anlıyorum memur bey. Elimden geldiği kadar hızlı gelmeye çalıştım ben de.
Polis, dakikalar süren gülmesi kesilmeyince adama eliyle git, git işareti yaptı ve adam cezadan kurtuldu.

Dalkan Delican




Kayıt tarihi : 27.08.2008 - Toplam yorum : 0


DOSTLUKYeni yorum girAç/Kapa

Hareketli gül

 
 

Her rüzgâr savuracak bir toz bulur.

Her hayal yaşanacak bir can bulur...

Her düş gerçekleşecek bir umut bulur...

Kolay bulunmayan tek şey güzel bir dostluktur...

 

 

 

 

Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik...

Ama basit bir sanatı unuttuk...


İNSAN gibi yaşamayı biliyor muyuz?
Bu mesajı sevdiğin dostlarına gönder eğer BEN de SENİN yakın arkadaşınsam dostunsam bana da yolla ........:)))


Zengin; çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir.

Kalp zenginliğinden mahrum olan kimse, ne kadar geniş servete sahip olursa olsun yine fakirdir.

Tamamı ve hırsı sebebiyle de halk nazarında hakirdir.

 Kalbi zengin olan kimse de ne kadar fakir olsa herkesin nazarında muhteremdir

 

 
 

Paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın bir zevki yoktur 

 


Kayıt tarihi : 27.08.2008 - Toplam yorum : 0


HAYATIN 10 KURALI Yeni yorum girAç/Kapa
Kural 1:
Asla kendinden şüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur.
Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur.
Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece 0nlardan farklı olduğunu gösterir.

Kural 2:
Asla farklı olduğun için utanma.
Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa ,
o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini hatırla...
Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır.
O halde hedefin ait olduğun yeri bulmak olmalıdır.
Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.

Kural 3:
Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma.
Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme.

Sen kaldırabiliyorsan, 0nlarda kaldırabilir. Karşındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol açıyorsa,
o zaman o insan sana değer vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini ya da sana zamanla önem vereceğini düşünme.
Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanlar ailendir.

Kural 4:
Asla kaybetmekten korkarak, sırf inanmak istediğin için karşındaki insanin sevgi sözcüklerine inanma.
Sevgi insanin kalbindedir, gözlerindedir, davranışlarındadır, ses tonundadır, sana verdiği önemde ve değerdedir, senin için yaptığı fedakarlıklardadır.

İnsanlar çok kısa zamanda sevgi sözcüklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar.
Bunları dinle ama gerçek sevgiyi karşındakinin davranışlarına bakarak bul.

İnanmak istediğin için değil gerçek olduğu için karşındaki insanin sözlerine inan...

Kural 5:
Her zaman ama her zaman, mutlaka kalbini dinle. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu bir tek içindeki ses söyleyebilir.
Dolayısıyla içindeki sesle konuşmayı öğren. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle.

Başka şekilde hissetmek için ikna etmeye değil, gerçekten ne hissettiğini bulabilmek için dinlemeye çalış. Bazen içindeki ses sana çok zor geleni yapmanı söyleyebilir ya da duymak istemediklerini söyleyebilir Korkma... ve içindeki sesi dinlemeye devam et...

Kural 6:
Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran. Kendini sev, şefkatle yaklaş.

Yanlış yaptığında acımasızca kendini eleştirip üzme...
Aksine başını okşa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini söyle.
Üzgün olduğunda, kırıldığında, acı çektiğinde, mutsuz hissettiğinde kendine özen göster, tıpkı hasta bakar gibi kendine bakim uygula.
Yapmaktan hoşlandığın aktivitelerle meşgul ol ve bu durumdan çıkarak kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermeyeceğini göster.

Kural 7:
Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu asla unutma ve bedel ödemekten istemediğin için kendini boşlukta bırakma. Örneğin bir insani incitmişsen, ödeyeceğin bedel o insanin güvenini yitirmektir.

Eğer seni sevmeyen biriyle birlikteysen, yalnız kalmaktan korkup ilişkide kalma, çünkü kalmanın bedeli sevgisiz bir hapiste yaşamaktır.

Eğer farklı olmaktan korkuyorsan ve başka insanları taklit edip 0nlar gibi olmaya çalışıyorsan, ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmek olacaktır.

Diğer taraftan bazen kendin gibi olmanın bedelinin de yalnız kalmak olduğunu unutma.
O halde yasamda her zaman bir bedel ödeyeceğini hatırla. Bir adim atmadan önce mutlaka ödeyeceğin bedeli bil ve kazanacaklarına değip değmediğine bakarak kararlarını ver.

Kural 8:
İnsanlara karşı nazik ve sevecen ol, ne olursa olsun asla bir başka insani kırmak için konuşma, bilinçli olarak üzmeye çalışma ve kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama.

Kural 9:
Hayatta en büyük dostun sen olabileceğin gibi hayattaki en büyük düşmanın gene sen olabilirsin. Seçimini yap ve kendin için dostu mu yoksa düşman mı olacağına karar ver.

Yasamdaki tüm acıları atlatabilirsin, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin, istersen kötü alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yeniden başlayabilirsin. İstersen kendine yeni bir hayat kurabilirsin. Eğer kendinin dostu olabilirsen.

Kural 10:
Asla tecrübe kazanmaktan kaçma ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve yola devam et. Hayati öğrenmek için o tecrübelere ihtiyacın var. Kalbin ask acısı ile yaralanmış ise, sonsuza kadar kendini aşka kapatma.
 
Ruhun insanların acımasızlığı ile incinmiş ise, hayata küsüp kendini karanlık bir dünyada yasamaya zorlama. Bedenin çok büyük acılar çekmişse, kendini uyuşturup bırakma. Unutma bilge insan hayatı yaşayandır. Cesur insan korkusuzca devam edebilendir. Kahraman insan tüm acılarına rağmen yenilmeyendir

(Alıntı)




Kayıt tarihi : 24.08.2008 - Toplam yorum : 3

O kadar güzeldi ki Sevgili Öğretmenim  bu güzel günlüğe teşekkür etmeden gitmek istemedim.Paylaşımlarınız için ve böylesi derslerle dolu güzel alıntıları bulup bizler ile paylaştığınız için sonsuz teşekkürler... Saygı ile ellenizden öpüyor, sevgili torununuzu kucaklıyorum :))) Bu arada resimlerini özledik , bizleri mahrum bırakmayın o bıcırıktan Sevgili Öğretmenim :))))

 Ben de teşekkür ederim Sevgili Arzu güzel yorumun için.Ben de seni ve güzel kızını sevgiyle öpüyorum.En kısa zamanda efenin resimlerini yüklüyorum:)))


Kayıt tarihi : 25.08.2008 01:39:00 - Yorum sahibi: arzueylül

son zamanlarda okuduğum en iyi yazı. tşkler paylaşım için...

Beğenmenize sevindim.Yorumunuza teşekkür ederim:)))


Kayıt tarihi : 25.08.2008 11:55:00 - Yorum sahibi: _ceyla_

Günlüğünüzü şimdi okudum,iyiki paylaşmışsınız harika yazılar,hele fıkralara bayıldım:)))..Teşekkürlerr...

Beğenmenize sevindim.Çok teşekkürler:)))


Kayıt tarihi : 1.09.2008 11:22:00 - Yorum sahibi: duman9


KUSURSUZ OLMAK Yeni yorum girAç/Kapa
 Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın
> sopanın iki ucuna astığı
> testilerle dereden su taşırmış evine.. Bu
> testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış...
> Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ; ve her
> seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun
> tümünü taşır, ulaştırırmış eve.. Ama her
> zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak
> olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki
> sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki
> testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında
> sadece 1,5 testi su kalırmış... Tabi ki kusursuz,
> çatlaksız testi vazifesini
> mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş.
> Fakat zavallı çatlak olan
> kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun
> sadece yarısını eve
> ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki
> yılın sonunda bir gün,
> görevini yapamadığını düşünen çatlak testi,
> ırmak kenarında adama şöyle
> demiş:
>
> 'Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak
> nedeniyle, sular eve gidene kadar
> akıp gidiyor..' Adam gülümseyerek dönmüş
> testiye; 'Göremedin mi? Yolun
> senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat
> kusursuz testinin tarafında hiç yok. Çünkü ben
> başından beri senin kusurunu, çatlaklığını
> biliyordum.. Senin tarafına çiçek tohumları
> ektim.. Ve hergün o yolda ben su taşırken, sen
> 0nları suladın.. 2 senedir o güzel çiçekleri
> toplayıp, masamı süslüyorum. Sen kusursuz
> olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle
> güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye cevap
> vermiş.
>
> Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin
> kendine has kusurları vardır. Fakat sahip
> olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır
> hayatlarımızı ilginç yapan, mükafatlandıran,
> renklendiren.. Etrafımızdaki her kişiyi,oldukları
> gibi kabullenin.. 0nlardaki kusurları değil,
> içlerindeki güzellikleri görün...



Kayıt tarihi : 21.08.2008 - Toplam yorum : 1

Çok güzelmiş sevgili öğetmenim.Paylaşımınız için çok teşekkürler...

İnsanlar ders almasını bilse çok güzel örnekler var Sevgili Arzu.Yorumuna çok teşekkür ederim.


Kayıt tarihi : 22.08.2008 02:19:00 - Yorum sahibi: arzueylül


Sayfa : <<   <  1 2 3 4 5  >   >>

Günlük yazmak için üye girişi yapmalısınız, üye girişi yapmak için buraya tıklayın.




Günlük nedir? | Günlüklerim | Yeni kayıt | Günlük ara

100% Güvenli Bölge
İş ortaklığı | Web Master | Hakkımızda | Sık Sorulanlar | Bize Ulaşın
birmilyon.com bilgi merkezli bir sitedir, bilginin paylaşılması ve çoğaltılması ilkesine dayanarak,
birmilyon.com da yer alan hertürlü soru ve bilgi yarışması tamamen paylaşıma açıktır.
Seçkin üyelik | Bilgi yarışmaları | Kelime ve Zeka Yarışmaları | Günlük | Foto kulüp | Bir sorum var | Serbest kürsü
Normal üyelik | Bilgi yarışması | Çocuk yarışması | Soru gönder | Bir işlem | Bir kelime | Timsah avı
Kullanım Şartları | Güvenlik ve Gizlilik | birmilyon.com V8 turbo

Bilgi Yarışması

0,28125