Bir tarafa yatarak uyuma durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burun deliğinden yapıldığı araştırmalarla belirlenmiştir. Ayrıca nefes alınan burun deliği ile beynin yarımküreleri ve sempatik-parasempatik sinir sistemleri arasında da bir münasebet olduğu, çalışmalarla gösterilmiştir. Sağ tarafa yatılması durumunda, sağ burun deliği tıkanmakta, sol burun deliği açılmaktadır. Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarımküresinin aktivitesi artar. Sağ beyin yarımküresinin uyarılması, parasempatik sinir sistemimizin faaliyetlerini artırmasına, kalp hızımızın yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerimizin yavaşlamasına vesile olur. Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız daha kolaylaşır, bu da istirahatimizin daha iyi olmasına imkân sağlar. *Diğer yandan sol tarafa yatılırsa ne olur? Sol burun deliğinin tıkanması ile birlikte sağ burun deliğinden nefes alınması, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerinde artışa yol açar; bu durumda kişi heyecanlanmış gibi olur ve kalp atışlarındaki hızlanma ile kalp daha da yorulur. Bu yüzden uykuya dalma zorlaşır. Çünkü kalp atım hızının, tansiyonun, heyecan ve dikkatin artması uykuya engel olabilir. Sol tarafımız üzerine uyumada ise vücudumuz daha çok yıpranacaktır. Sırtüstü veya yüzüstü yatınca durum ne olacaktır? Yüzüstü yatmak zaten uzun süre mümkün olmadığı gibi, kalp, akciğerler ve mide bu durumda baskı altında olduğu için, ciğerlerimiz ve midemiz sıkışıp rahatsızlık verebilir. Sırtüstü yatıldığında ise bu rahatsızlıklar olmayabilir. Ancak uykuya dalmada gecikme olabilir. Bu durum da vücudun tam dinlendirici bir uykuya geçmesine ve dinlenmesine engel olabilir. Çünkü bu durumda gündüz olduğu gibi iki burun açık olacak ve parasempatik sistem uyarılamayacaktır.Ayrıca sırtüstü yatılması durumunda mide ve bağırsakların fonksiyonlarını gerçekleştirmesi biraz daha zorlaşacaktır. *En faydalı ve belki de en az zarar görebileceğimiz yatış pozisyonun; "sağ yana yatarak ve ayakları vücuda doğru çekerek uyuma" şeklinde olduğu, yapılan araştırmalarla ancak bugün doğrulanabilmektedir. Bu yatış seklinde hem mide ve bağırsaklar korunmakta, hem de sindirimin daha kolayca tamamlanması mümkün kılınmaktadır. *
Bir şehir in en zengini öldüğünde, tellallar sokaklara dökülüp; "Ey ahali",diye bağırmışlar. "Biliyorsunuz Veli efendi oldu. Bir vasiyeti var.Ahiret hayatına alışabilmek için, kendisine bir günlük yardımcı arıyor.Kim ki, mezardaki ilk gecesine 0nunla beraber girerse, VeliEfendiye ait servetin yarısı kendisine verilecektirEy ahali,duyduk duymadık demeyin.... Tellalların bütün çabasına rağmen kimse bu parlak, fakatkorkulu vasiyete kulak vermemiş. Ama sonunda, şehrin en fakir sırt hamallarından birisi çıkmış ortaya. Adamcağız bakmış ki, hayatta zaten sırtındaki küfesinden ve ipinden başka bir şey yok. O halde "hamal olarak yatıp, ertesi sabah zengin olarak kalkarım" diyerek razı olmuş...Genişçe birmezara,iyice kefenlenen zengini ve yanına hamalı yatırmışlar.Az sonra sual melekleri gelmiş "İkisi de bize emanet" diye konuşmuşlar. "Zengin nasıl olsakalacak, şu hamaldan başlayalım."Sormuşlar;- "Dünyada malın mülkün var mıydı?"- "Alay etmeyin" demiş, hamal. "Sırtımdaki küfeden ve ipten başka hiç bir şeyim olmadığını siz de bilirsiniz."- "Peki diye eklemiş melekler, "o ipi ne karşılığında aldın?Sonra küfeyi ne iş gördün de nasıl elde ettin?"Anlatmış hamalcağız.- "Beş kişinin malını 10 kuruşa taşıdım. İkisini yedim, sekizini sakladım. Ertesi gün de aynı işleri yaptım. Yemedim içmedim,ucuza taşıdım ve bunları aldım."Melekler;- *Cık demişler, cık... Olmadı.... Hasan Efendiden aldığınpara, hak ettiğinden çok düşük. Biz 0ndan bunun hesabını soracağız. Mehmet Efendiyle de ucuza anlaşmış ve ucuza taşımışsın...."- İyi ama, diye cevaplamış hamal, hakettiğim parayı isteseydim,bana taşıttırmazdı. Taşıttırmayınca da aç kalırdım....."- "O bizim işimiz" demiş melekler, "nasıl olsa buraya o da gelecek.Biz senin adına 0na sorarız."Melekler, hamal'i sıkıştırmaya devam etmiş. - "Söyle bakalım, aldığın paranın kaçını yedin, kaçını sakladın?"- "On kuruş aldı isem, yarısını sakladım... iki kuruş aldı isem, bir kuruşunu biriktirdim..." - "Cık" demiş melekler... "Yine olmadı, hem ucuza taşımışsın,hem de gıdandan kesmişsin... Yani sen, kendi nefsinezulmetmişsin...Nefsine zulmetmek de günahtır, bilmez misin?..." Hamalcağız ne cevap vereceğini düşünüp ecel terleri dökerken,sabah olmuş. Açılan mezardan yukarıya bir bakmış ki, bütünmillet orada...Kadı Efendi ve şehrin mehter takımı da kendisini bekliyor. Birkıyamet ki sormayın."Kutlu olsun" demişler... "Bu gece kimsenin yapamayacağı bir isi başardın ama, bak artik zengin oldun."- "Yooo", diye bağirmış hamal. "İstemem , sizin olsun... Ben ,bir iple küfenin hesabını sabaha kadar veremedim, Ya o kadarservetim olsaydı,ne yapardım?"
Bir albay, bir er, bir yaşlı kadın ve bir de genç kız trende aynı kompartmanda yolculuk etmektedir. Tren bir tünele girip kompartman karardığı zaman, MUCCK bir öpücük sesi ve ardından ŞIIRRRRAAAK ! diye bir tokat sesi duyulur. Tünelden çıktıktan sonra yaşlı kadın "Aferin genç kıza nasıl yapıştırdı tokadı" diye düşünmekte ve kafasını sallamaktadır. Genç kız da "Zevksiz herif bu morukta ne buldu ki, bi de öpmeye kalktı ama kadın da iyi yapıştırdı " diye düşünmektedir. Albay ise "Ulan bizim eşşoğlusu er, kızı öptü. Tokadı biz yedik" diye yanarken er de içinden şöyle düşünmektedir: "Hehe. Aferin lan bana. Elimi öpüp nasıl yapıştırdım tokadı albaya ama..."
Cahilse kin biriktiriyor Dost biriktirmeyi içimizde kaç kişi deniyor?
Evet, kabul ediyorum,insan birçok kişiyle beraber mükemmel dost olamaz,
tıpkı aynı zamanda birçok kişiye aşık olamayacağı gibi...
Fakat cinnete düştük. Dost biriktirmeyi unuttuk. İyi halt ettik. Nazik olmak için, bir gülümseme beklemeyin.Sevmek için sevilmeyi beklemeyin.Bir arkadaşın değerini anlamak için,yalnız kalmayı beklemeyin.
Çalışmaya başlamak için,en iyi işi beklemeyin.Öğütleri hatırlamak için,düşmeyi beklemeyin.Dua’ya inanmak için,acıları beklemeyin.Yardım edebilmek için,zamanınız olması beklemeyin.Özür dilemek için,diğerinin acı çekmesini beklemeyin.Ne de barışmak için,ayrılığı beklemeyin.
ÇÜNKÜ; NE KADAR ZAMANINIZ VAR BİLMİYORSUNUZ!!!!
Herhalde bir gösteriş, birine, aynı cinse,Kadınsan erkeğe, erkeksen kadına karşı kendini beğendirme çabası,bir moda,bir gelgeç ruh hali değil...
Sempati.. İlgi.. Bağlılık.. Yüceltme.. Taçlandırma...Sorumluluk duyma..
Yürekten algılama. Bakışlarla anlaşma. Ses tonuyla destek verme. Kesintisiz ilişki..Kayıp olmaz, yitmez. Yoktan var olmaz bir duygu.
Bunların hepsi bir araya gelip, zaman içinde gıdım gıdım birikerek dostluğun çimentosunu oluşturuyor. Gazetelerde okuyoruz. TV'lerde seyrediyoruz.Sağda, solda konuşmalarda adı geçiyor:
Güzel yemek yeme dostu.. Edebiyat dostu. Türk Sanat Müziği dostu.
Çocukların dostu.. Halkın dostu..
Dostluklar nasıl oluşuyor Unuttuk.. Bu hızlı kent hayatı dostluk
duygusunu,aklımızdan aldı.. Yüreğimizden çaldı.
Nasrettin Hoca bir Cuma günü camide cemaate
namaz kıldırmak üzere ezan okunsun diye bekliyormuş.
Bir adam gelmiş."Hocam" demiş! "Eşeğimi yitirdim..." Hoca da adama;
"Şu namazı kıldıralım, senin eşeğin çaresine bakarız" demiş.
Hoca namazı kıldırmış,vaazını vermiş ve cemaate dönmüş:
"İçinizde hiçbir dostuyla bir bardak çay içip saatlerce konuşmamış, dostuyla sekiz saatlik yürüyüşe çıkıp hiç konuşmadığı halde sıkılmadan yürüyüşünü tamamlamamış ve komşunun kızına kem gözle baktı diye dost bildiği arkadaşını arkadaşlıktan silmiş biri var mı?" diye
sormuş.Arka sıralarda saf tutmuş, sümsük tipli biri parmağını kaldırıp,
"Ben varım Hocam." demiş. Hoca eşeğini yitiren adama dönmüş,
"Al bu adamı git, bundan büyük eşek olur mu?
Yitirdiğin eşeğin yerine kullanırsın" demiş.
Dostun yoksa... Eşekten farkın ne?
Olumsuz düşünür Sokrates'e öğrencileri sormuş: Dostluk nedir?
Sokrates de 0nlara şu yanıtı vermiş; Çocukluğumdan beri arzuladığım bir
şey vardır. Kimi insan atları olsun ister... Kimi insan köpekleri.
Kimisi altını, kimisi de şanı, şerefi; Bense bir dostum olsun isterim..."
İnsan biriktiren yaratık...Şan, şöhret biriktiriyor...Süper zenginse boğazda villa biriktiriyor.Tablo biriktiriyor. Repoda para kasalarda naftalin kokulu döviz, antika biriktiriyor.Gençse plak, kaset, cd biriktiriyor. Yorgun bir ihtiyarsa namaz niyaz biriktiriyor. Bazıları da Kuledibi'nde Çukurcuma'ya,
Üsküdar'da Eskiciler Çarşısı'na, Unkapanı'nda Horhor'a gidip; antika lambalar,cam şişeler, eski koltuklar, tesbihler, tombaklar
Biriktiriyor.Alimse kitap biriktiriyor.
Soğuktu... Kar yağmaya devam ediyordu ve bir lokma yiyecek bulabilmek en büyük mutluluk olacaktı KURT için.Umutsuzca yaşadığı dağdan aşağı doğru inerken kendini de çevredeki diğer hayvanlardan korumak zorunda olduğunun fakındaydı. Bu düşüncelerle yoluna devam ederken bulunduğu yerden oldukça uzaklaşmıştı. Artık tüm umutlarını tüketmiş yorgunluktan ne yöne gideceğini kestiremez duruma düşmüştü.
Tam o ümidin kaybolup yerini çaresizliğin aldığı an herşeyden vazgeçtiğinde tepesinden dumanlar yükselen bir ev gördü. Bu bir umut olmuştu kendisi için ve o yöne doğru yol almaya başladı.Eve doğru yaklaştığında içini daha bir umut kaplamıştı.Buradan kesin kendine yiyecek birşeyler bulabilecekti.Tam bu şekilde hülyalara dalmış halde ilerlerken,"Merhaba" sesiyle kendine geldi.
Sesin geldiği yöne baktığında evin önünde ulu bir ağacın altına oturduğundan büyüklüğünü tam olarakanlayamadığı bir köpeği gördü. Başıyla selamladı ürkerek.
Köpek:- Bu soğukta ne arıyorsun? Haline bakılırsa uzun yoldan
gelmişsin Üstelik açsındır da sen şimdi, dedi.
Köpeğin bakışlarında kendini küçümseyen bir hava sezmişti.
Cevap vermek için kendini zorlamaya çalıştı ama istemeden
ağzından:-Yiyecek birşeyler var mı? sorusu dökülüverdi. Utandı.
Başkasından yiyecek istemek zor gelmişti.
Bu halinde bile 0nurundan hiçbirşey kaybetmek istemiyordu.
Köpek:-Evet,dedi. Sana da yiyecek bir şeyler bulunur.
Benim ev sahibim çok iyi bir insandır.Beni hiç aç bırakmaz.
Her zaman sağlığımla ilgilenir.Benden sadece kendisini dışarıdan gelecek kötülüklere karşı uyarmamı ve gerekirse yardımcı olmamı bekler.
Yaptığım tüm iş bu. İstersen senide buraya alalım.
Hem sen de böyle soğuk havalarda yiyecek aramak zorunda kalmaz hem de bana arkadaşlık edersin. En azından bu kışı rahat geçirirsin,
dedi.Çok hoş bir teklifti bu. Kabul etmemek ahmaklık olurdu.
Düşünmeden "evet" demek üzereyken ağaçtan uzanan kalın bir zincir gözüne ilişti.Bu zincir köpeğe doğru uzanıyordu.
Biraz daha dikkatli bakmaya çalıştığında bunun köpeğe bağlı
olduğunu farketti.Hayretle karışık bir merakla sordu:
O zincir nedir? Seni zincirle mi bağladı sahibin?
-Ha o, önemli değil, dedi; köpek.
Sadece buradan ayrılmamam için...
Aman, bu kadar rahatlık varken bir zincirin sözümü olur.
Kurt düşünmeden verdi yanıtını:
BİR LOKMA EKMEK İÇİN BİLE OLSA KENDİMİ ZİNCİRE
VURDURTMAM !!!
Bu dağlarda aç kalırım, ama ölsem bile ÖZGÜR ölürüm,
dedi; ve arkasına bile bakmadan yiyecek bulabilmek için uzaklaştı,
kendisine gıpta ile bakan köpeğin,sessizce ağladığını duymadan....
Seni ele sevirem ki... Diyacahsan ki niye ? Ne bilim işde ele ! Seni görende bir hoş olir, ölir, ölir, ölirem... Ahşam olir, davar, nahır, mal gelir, Komlar, ahırlar dolir. Sayiram, sayiram biri esgik. Bi daha sayiram, Bir de bahiram ki tamam. Ama üzülirem; Diyacahsan ki niye? Bennam işde ele! Yassi olir,sekide eymek yiyeceğam. Civil lavaşi dürüm edir, tam kıtliram, Sen ahlıma gelirsen, boğazimda dügümlenir, yiyemirem. Gene diyirsen ki niye? İşde ele... Anam örtileri serir... Gendi gendimi yiyirem. O da gidir, külli biçare galiram. Gözlerim süzülir, uyuyacağım uyiyamiram. Gafam garişir, yüregim sıhişir, yatamiram. Gene diyirsen niye..? İşde ele... Guşluğa doğri daliram, Hayal, hülya görirem, sanki yanımdasan. Sevinir, sevinir bir hoş oliram, Bir de ayıliram ki, yastığa sarılmışam. Diyacaksan ki niye? Amaaan, işde ele! Sabah olir, horozlar ötir, gün doğir... Gahiram tavuhlara, culuhlara yem verirem... Culuhlari dutir dutir öpirem. Onlari bile sene benzedirem. Saggın deme niye? Ne bilim işde ele! Gün gibi gelir, ay gibi gidirsen. Beni yiye yiye bitirirsen. Hep ömrümden götirirsen. Seni sevdigimi de coh ey bilirsen. Diyirsen ki niye? Bilirsen işde ele! Babam beni gapiya goymir diyirsen. Ey helt yiyirsen. Gomşulara, emin, bibin, ezen gile gidirsen... Medem ele çıh cama, tırhıca gel! Yüzün görim, bu da bene yeter. Saggın deme niye? İşde ele...
Rahmetli Barış Manço Fransa da bir televizyon programına katılır. Her şey gayet güzel giderken, sunucu klasik avrupalı edası ile "siz Türkler barbarsınız" muhabbetine girer. bunun üzerine Barış Manço sunucuya üzerinde para olup olmadığını sorar. sunucu cebinden birkaç banknot çıkartıp Barış Manço'ya uzatır: b.m: şimdi bu paranın üzerindeki kim? s: general bilmem ne, bilmem neredeki savaşta kahramanlık yapmıştır bla bla bla. b.m: peki bu? s: teğmen bilmem ne, böyle etmiştir, şöyle etmiştir. bunun üzerine barış manço cebinden birkaç banknot çıkarır ve üzerindekileri teker teker anlatır: bm: bu mevlana celaleddin rumi; ünlü bir türk düşünürüdür. Bu Halit Refik Karay; ünlü bir türk edebiyatçısıdır. bu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti nin kurucusudur. sessizliğin üzerine sunucuya bakarak şöyle der: -şimdi siz söyleyin, kim barbar?
Temel uçağa binerken merdivende bir bakmış önünde Sharon Stone halt etmiş bir dilber. Muhteşem de bir mini.Temel içini çekerken bir bakmış, yeri dilberin tam yanı.. Oturmuşlar. Uçak havalanmış. Dilber çantasına uzanmış. İçinden bir bulmaca dergisi, bir kurşun kalem çıkarmış.Başlamış çapraz bulmacayı çözmeye..Temel heveslenmiş. - "Simdi bir yerde takılır, bana sorar, böylece muhabbete başlarız" diye.. Beş dakika geçmeden dilber Temel`e dönmüş, gerçekten.. Kısık, seksi bir sesle sormuş: - "Beş harfli bir kelime. Sonu arak.. Başına bir harf koyarsanız kadınların en sevdiği alet olurmuş,biliyor musunuz?" diye.. "Aman Tanrım" demiş Temel kendi kendine, Amerikan filmlerindeki gibi.. "Aman Tanrım.. söylersem kesin muhabbetin sonunda sevişiriz ama o zaman da kötü etkilerim.. Belki bir başka kelime denemeliyim.." Başlamış düşünmeye.. Beş dakika sonra jeton "Dank" diye düşmüş. Kadına dönmüş: "Tarak olabilir mi, hanımefendi?.. Tarak!.." - "Harikasınız" demiş dilber ve eklemiş: - "Silginiz var mı acaba?.."
" Batılılar geldiklerinde ellerinde incil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde incil, 0nların elinde topraklarımız vardı. Kenu Kenyattu Kenya Kurucu Devlet Başkanı "
Bir tavsan ormanda koşarken , esrar saran bir zürafa görür. 0na :- Dostum Zürafa , içme bunu, sağlığına zararlı , koşalım form tutalım, der ve başlar bunlar koşmaya...Biraz sonra kokain çekmeye hazırlanan bir fil görürler ve “fil arkadaşım, kokaini bırak, gel bizimle koş beraber form tutalım.” diyerek ikna eder.Biraz koştuktan sonra kendine eroin enjekte etmeye hazırlanan aslanı görürler.- Sevgili aslan kardeş, batırma kendine bunu , gel bizimle koş , sana da iyi gelir, der ve aslan yaklaşır tavsana ve yumruğunu indirir tavşanın suratına..Diğerleri şaşkın :- Niye yaptın bunu, o iyiliğimizi istiyordu.Aslan cevap verir :- Bu salak her extacy aldığında ormanda deli gibi koşturuyor bizi..
Sen meni sev, men seni sevim
Sen menin için yan
Men seni severah yanim dutuşim
Glasik eşk neyse 0nu yaşiyah
Ya da sevme haberin olmasın
Men sana sevdalanıp dolaşim
Platonik eşk neyse 0nu yaşiyah
Sevdada oturah, yiyah içah
El ele olah, gan kusah
Tombilik eşk neyse 0nu yaşiyah
İstersen sevdandan kendimi kesim
Saımı solumu doğriyim biçim
Psikopatik eşk neyse 0nu yaşiyah
Eyle sevah ki gara sevda olah
Araplara benziyeh gapgara olah
Gara eşk neyse 0nu yaşiyah
Yalan söylemiyah, hep dogru diyah
Beraber oturah beraber yiyah
Realist eşk neyse 0nu yaşiyah
Birbirimize türkü söyliyah, mizildiyah
El ele tarlalarda, bostanlarda gezah
Romantik eşk neyse 0nu yaşiyah
Kediyi, gudiği sen diye sevim
Sen de horozi, guliği men diye sev
Sembolik eşk neyse 0nu yaşiyah
Gel el ele tutuşip kendimizi elehtriğa verah
Zangir zangir titriyah, ölmiyah
Elektronik eşk neyse 0nu yaşiyah
Ahırlarda, komlarda buluşak
Sabah annesi oğlunu uyandırmaya odasına girmiş, yavrum uyan okula geç kalıyorsun !!çocuk; anne ben bugün okula gitmiyeceğim annesi; aaa neden gitmiyecekmişsinnn ????Okulda hiç bir öğretmen ve hiç bir öğrenciii beni sevmiyorrrr o yüzden okula gitmiyeceğim anne !!!!annesi;bu geçerli bi bahane değil!! peki o zaman anne söylermisin okula gitmem için 2 tane geçerli sebeb söyle bana!!!annesi; birincisi 52 yaşındasın ikincisi de o okulun rektörü sensinnn..
Patron; demek bugün izin istiyorsun. Gel istediğine beraberce bir göz atalım:-Bir yılda 365 gün var.Bir yılda 52 hafta olduğuna ve sen her hafta sonu 2 gün izinli olduğuna göre geriye 261 gün kalıyor.Hergün 16 saat işyeri dışında geçirdiğine göre ki bu 170 gün ediyor.geriye 91 gün kalıyor her gün 30 dakika kahve molası yıllık 23 güne tekabül ediyor.yine hergün 1 saat yemek molası ile geçiyor buda bir yıl içinde 46 gün eder.Geriye çalışacağın sadece 22 gün kalıyor.Zaten her yıl 2 gün hastalık bahanesiyle işe gelmiyorsun,kaldı 20 gün.Yılda 5 günde resmi tatiller nedeniyle gitti.Kaldı sadece 15 gün.Her senede 14 gün yıllık izin kullandığına göre geriye sadece 1 gün kalıyor ve sen kalkıyor veeğer ben seni o 1 gün de izinli gösterirsem:İŞCİ:Tanrı beni cezalandırır patron….
Temel askerde komutanıyla tanışma faslında , komutan ; --adın ne senin ? --Temel ama "c" si yok. --Temel de "c" olur mu ? --piz de yok dedük zaten...........