Bilgi Yarışması, Ana Sayfa

Ana Sayfa

İkili Yarışmalar

Kelime Yarışmaları

Zeka Yarışmaları

Günlük

Foto Kulüp

Bir Soru

Serbest Kürsü

Dostluk

Üyelik
Ana Sayfa
Seçkin Üyelik
Mesaj Kutusu
Tavsiye Et
Tıkla Kazan
Ödül Listesi
Gruplar / Sıralama
Sohbet Odaları
  Üyelik
Kullanıcı adı
Şifre
Yeni üye
Şifremi unuttum
Tavsiye Edenlere 10,00 Bonus
Tavsiye edeceğiniz e-posta adresi


%50 Daha Hızlı Flash Menü

Aktif soru
27.965
Aktif üye
827

Bayrak

GÜNLÜK ÖZELLİKLERİ
Günlük sahibimakro3002 -
Günlük adıBirşeyler. - Herkese açık günlük
Toplam okunma sayısı241622
Son güncelleme / Toplam kayıt6.08.2013 15:07:00 / Toplam kayıt: 36

GÜNLÜK KAYITLARI
Yeni yorum girAç/Kapa

 

Bizim koyun saydığımız, o sıfatla değerlendirdiğimiz, belkide tanıdığımızda ahlak abidesi olarak kabul edeceğimiz, 0nların içerisinde, aldığı askari ücretle ev kirasını veren, yaptığı fazladan mesai getirisiyle evini geçindirmeye çalışan, dün ideolojimiz gereği dirsek temasinda olduğumuz, bir kısmı varoşlarda oturan, bir kısmı çok övündüğümüz, yere göğe sığdıramadığımız, 0nlardan daha akıllı olduklarını iddaa ettiğimiz itlerimizi bağlasak yaşayamayacakları yerlerde hayatlarını idame ettirmeye çalışan, insanlarımız yokmudur? AKP ye oy vermiş, kayıtsız şartsız Atatürk milliyetçiliğinden taviz vermeden, namusuyla, şerefiyle, hiç bir AKP yardımı almamış insanlar yokmudur? Biz bunları da aşağılıyor aptal, koyun sıfatı yakıştırıyoruz. Çünkü biz fikir tartışmıyor bu ülkenin farklı renklerini aşağılıyoruz. Oysa yaptıklarımız kendimizi tatmin etmek, köhne, içi boş, ideolejimize inanmayanları aşağılamak ve bu insanlar için hiç bir şey ifade etmeyen söylemlerlerden öte bir şey değil. Bu millet artık bunu yemiyor, sorunun kaynağını bildiğimiz halde kızmaktan, dile getirmekten korktuğumuzu biliyor, ve sadece vurun abalıya diyerek, sahte tebessümlerimize acı acı gülüyor.. Bu insanlar günü kurtarabileceği, namusundan şimdilik taviz vermeyeceğini düşündüğü ve şimdilik çorbasını kaynatabileceğini düşündüğü iktidara oy veriyor.. Bu insanların yarın endişesi, bu gün çocuklarının rızkını elde etmenin dışında bir ihtiras oluşturmuyor. Oysa bir kısmımız, yarın ki banka hesaplarımızın, bir kısmımız etkileneceğini düşündüğümüz yaşantımızın, bir kısmımız ise ideolojimizin anlatımdan, paylaşımdan uzaklaşacağı endişesi içerisindeyiz.. İnanmadığımız, güvenmediğimiz liderlere destek veriyor, konuşuyor, kızıyor, bizden başka ülkeyi düşünen yokmuş gibi ahkam kesiyoruz. Pek çoğumuz bildiği halde, hiç birimiz Libya'ya Kaddafi, İran'a Humeyni geldiğinde, paraların kısa bir sürede devletleştirildiğinden bahsetmiyoruz. Pek çoğumuz inanmadığımız, güvenmediğimiz, ideolejimizin iktidar olması gerektiğini savunuyoruz. Atatürk'ten miras sadağın dolu olduğu söylemleriyle hayallerimize ısrarla inanmalarını istiyoruz..İçlerinde tek amacı evine ekmek götürmek olan insanların hisleri, yaşadıkları zorluklar, geçim sıkıntıları bizi hiç bağlamıyormuş gibi davranıyor, hepsini aynı kefeye koyuyoruz. Aramızda giydiği markaların etüdünü yapan ve insanları özendirerek aşağılıyanlarımız da var. Hatta bu insanlara benim senin sırtındaki ceket kadar diplomam var demekten haz alanlarımız da var. Belki biliyorsunuz, belki farkında değilsiniz, belkide işimize gelmediği için bilmezden geliyoruz. Fakat bu söylem insanlarımızı eğitimiyle değil kişiliğiyle aşağılamaktır.. Unutmayalım ki ulu önderimiz Gazi Mehmet Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ben bir tek bu cevabın yanıtını veremedim" diyerek, işaret ettiği insan basit bir türk köylüsüydü. Ülkemizin gerçek sahipleri ve bu ülkenin bütün sıkıntılarına futursuzca göğüs geren bu insanlar bir konuşmaya başlarsa, hiç birimizin verebilecek cevabı olamayacak.. DEVAMI AŞAĞIDA



Kayıt tarihi : 20.10.2007 - Toplam yorum : 4

Günlükleri gazete küpürleriyle dolduruyoruz. Bir zamanlar, bir kardeşim bir kaç gün günlüğün de gazete küpürlerini capy yaş pasta yaparak şehit proplemlerini yansıtmaya çalışmıştı. Ayağa kalkıp yerin dibine sokanların arasında olanlarımızın, aynı şeyleri kullanarak muhalefet yapmayı maharet sayması dahi düşündürücüdür. Yeter artık bulunduğumuz konumu koruyucu önlemlerden, yozlaşmış dedikodu mahiyetli çekişmelerden bıktık. Uzlaşmacı ve çözüm üretme yönünde birliktelikler, ittifaklar görmek istiyoruz. Gazete küpürleri kısır döngüler ile birbirimizle savaşmak yerine, Gazi Mehmet Mustafa Kemal Atatürk'ün ideallerini ve yaşamını capy ve yaş pasta yaparak ahkam kesmek yerine, fotoğraf Atatürkçülüğü oynamak yerine, az biraz o değerin bir daha hayata gelmeyeceğinin bilincinde uzlaşma istiyoruz. Artık hiç kimse bir diğerinin omuzlarına basarak bir yerlere gelmeye çalışmasın. Artık hiç kimse benim ideolojim, senin ideolojini döver aymazlığına kalkışmasın. Artık hiç kimse elinde en ufak bir delil yok iken karşısındakini yalancı ve düşman ilan etmesin. Artık hiç kimse şeriat ilan etmek ve karşıtı olmanın arkasına sığınmasın. Biz bıktık bu safsatalardan. Bu ülkenin fakirleştirilmiş, at mabadında sinek gibi geçinen insanları da bıktı. Silahını temizlemeyi öğrenemeden gerilla eğitimli itlerin karşısında savaşmak zorunda bırakılan çocuklar ve aileleri de bıktı. Biz Cumhuriyetimizin ilk yıllarında hazinemizde beş kuruş yok iken, neredeyse yiyecek ekmeğe muhtaç iken, cebindeki mendile kadar devlet tarafından temin edilerek, ülkesine hizmet etsin düşüncesiyle büyük fedakarlıklarla yurt dışında okutulan zavrakların bu ülkeye hizmet etmek yerine ceplerini doldurmak amaçlı tercih kullandıklarını, kendi şirketlerini kurduklarını ve bu günün yabancı ortaklı tröstleri olduklarını her fırsatta ülkemizin yönetimine müdahale ettiklerini biliyoruz. Biz bunlara itaat etmekten de bıktık. Bu nedenle Ölen, Doğan aymazlığını bırakıp akılcı bir tek pencereden bakalım. Yedi ceddine yetecek maddeleri olduğu halde sergiledikleri vatansavar ihtirasları artık canımızı yakıyor. Biz yaştakiler bir düşünün bakalım. O yıllarda (1970) İngiltere başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi bunlardan bir kaçının 0nayı, teminatı olmadan bu ülkeye çivi veriyorlarmıydı? Peki nasıl oluyor bu iş diyerek hiç düşündükmü? Biz sadece şimdi mi satılıyoruz? Yoksa biz 1937 den hemen sonra satılmaya başladık da şimdi bunlar kalan son tezgah döküntülerinimi pazarlıyor? Fatura ağırlaşınca, aklımız başımıza gelmediysede çenemiz mi çalışmaya başladı? Yoksa hala o zamanlarda olduğu gibi boş boş muhalefet yapıyor birbirimizi mi yiyoruz? Yoksa çözümün sadece iktidar partisini alaşağı etmekte olduğunu düşünen bir diğer % 50 aptallarmıyız?

Akıllı olalım bir tek kulağımızın arkası kaldı.

NOTER AHMET.


Kayıt tarihi : 20.10.2007 23:43:00 - Yorum sahibi: makro3002

Sevgili Orkam; bence yukarıdaki yorum biraz zorlama bir yorum gibi geliyor. Malum son zamanlarda bu ülkede tuhaf şeyler oluyor. Nedense icraat makamında oturanlar değil, muhalefet suçlanıyor sürekli. Bu yüzden günlükteki bu kayıt biraz AKPvari tespitlerle dolu. Ben sadece bir tek şey sormak istiyorum; madem herşey söylediğiniz gibi de, neden üç beş sivri haricinde AKP ye oy veren Türkiye nin yarısı göğsünü gere gere "ben AKP ye oy verdim" diyemiyor ? Çünkü suçluluk psikozu içerisindeler. AKP nin rejimle ilgili tehlikeli eğilimlerini biliyorlar ama günü kurtaracak basit menfaatler karşılığında oylarını satıyorlar. Türkiye nin geleceğini hiç düşünmüyorlar. Üstelik kendilerinin ağızlarına bir parmak bal olarak yapılan bu yardımlar Türkiye nin geleceğini ipotek ediyor. Rakamlarla konuşmayı seven AKP hükümeti neden 5 yıl önce kişi başına düşen borçla, şimdiki borcun kıyasını yapmıyor ? Çünkü işin sırrı orada gizli. Bu hükümet döneminde kişi başına düşen borç dolar bazında ikiye katlandı. Bu gün mercimek, nohut yardımı alanlar bilmiyorlar ki, torunlarının istihkaklarını yemekteler. Sadece kendi torunlarının değil, bizlerin torunlarının da......... Ankara da Keçiören metrosunun 2005 yılında bitmesi öngörülmüştü. Yıl 2007 sonları olmasına rağmen metro bitmediği gibi taşeron firmalar tası tarağı toplayıp kaçtı. Neden  ? çünkü belediye hakedişleri ödemiyor. Niye ödemiyor ? cevap; "para yok"... Aynı belediyeye bakıyorsun binlerce aileye mercimek, nohut, kömür, ekmek, burs yardımları yapıyor, iftar çadırları kuruyor. Manzara çok açık. Belediye "hizmet" için harcaması gereken parayı kendine yandaşlara oy karşılığında yediriyor. Eskiden belediyeler dilencileri toplardı cami önlerinden, şimdiler de belediyeler eliyle dilenciler yaratılıyor. Şimdi insanlar diyebilir ki; açlıktan ölsün mü gariban ? elbette ölmesinler ama bunun yolu, belediyeden ya da Sosyal Yardımlaşma Fonundan alınan günü kurtaran yardımlar değil. İnsanların iktidardan öncelikle gelir dağılımındaki adaletsizliği düzeltmesini talep etmesi gerekiyor. Hatta 0nu bırakın spesifik bir örnek olarak halen 450 ytl civarında olkan asgari ücretin en azından açlık sınırı olan 900-1000 ytl civarına çıkarılmasını talep etmesi gerekiyor. Bunlar talep edilmediği sürece %47 değil %99 bile olsa o insanlar halk değil benim gözümde bir "yığın" olarak kalacaklardır. Peki AKP seçmeninin böyle bir talebi var mı ? Bana sorarsanız yok. Öyleyse hiç kimse beni bu kadar kişiliksiz yaşamaya alışmış, yapılan üç kuruş yardıma oyunu satan kişiye saygı duymaya davet edemez. Kaldı ki, çoluk çocuğunun geçici selameti için oyunu satan adamla, çocuğuna bakmak için yol kenarında müşteri bekleyen telekız arasında ne fark var sizce ? Sonuç olarak yukarıdaki tespitlerin hiç birisine katılmıyorum. Sıradanlığı normal karşılarsanız, sıradanlaşırsınız.  Sevgiler, saygılar.


Kayıt tarihi : 21.10.2007 12:00:00 - Yorum sahibi: piruspapirus

Sevgili Pirus kardeşim, öncelikle değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi ve her zaman da tekrarlarım, AKP beni sevmez ben de AKP yi sevmem. Lakin bu gerekçem hiç bir zaman ülkemin yanlış karar vermiş insanlarını aşağılama sebebim olmamıştır, olmamalıdır diye düşünüyorum. Benim küçük aklımla düşünebildiğim kadarıyla, biz bu insanlara tutar, "Sen AKP lisin, it senden daha akıllıdır." Sen AKP ye oy verdin, koyunsun." sen MHP ye oy verdin, az akıllısın" Sen CHP ye oy verdin, en akıllısın" deme cüretine devam edersek, ki ediyoruz. Bence bu eylemimiz, bizim gibi düşünmeyen o insanları aşağılayıp, kendimizden uzaklaştırarak ayrımcılık yapmanın dik alası olur. Peki bu eylem, kabaca ülkemizi % 47 ve % 53 olarak ikiye bölmek olmuyormu? Avrupa, ABD ve pkk itlerinin ekmeğine yağ sürmüş olmuyormuyuz? Peki bu insanlarımız pkk itlerine karşı aynı terör cephesinde omuz omuza mücadele vererek gazi ve şehit olmuyormu? Peki bu tarz mahalle ağızı aşağılama söylemlerimizle, bu insanları daha ne kadar aynı cephede, aynı amaca hizmet eden dost, kardeş, cephe gerisinde it, koyun, yığın olarak bu ülkeye zarar vermeden tutabileceğiz. Bence bu eylem yanlış ve bu insanları ikna etmenin daha akılcı, yapıcı, uzlaşmacı, öğretici, yollarını bulmalıyız. Eminim ki o zaman bu milletin önüne kimse taş koyamayacak, çağdaşlık yolunda ilerlemekten kimse alıkoyamayacaktır. Aksi halde 30 yıl önce olduğu gibi, pek çok konuda aynı şeyleri düşündüğümüz halde, sadece birbirimizin kafasını kırmakla yetinecek, yine birbirimizi anlamaya çalışmayacağız. Ben ülkemizde çok partili döneme geçildiği günden beri muhalefetin, iktidar karşıtı muhalefet görevini yerine getirmekten çok, ticari mantıkla fabrika yöneten patronu oynadıklarını, düşünüyorum. seçimler esnasında da bu böyle olmuştur. (Hepimizin kabul edeceği gibi bu ülkenin en dürüst ve temiz siyasetçilerinden biri olan rahmetli Bülent Ecevit Fethullah Gülen'e destek vermemişmiydi? DTP, DTP diye feryat ediyoruz, Mecliste ne işleri var diyerek serzeniyoruz, peki bunları 1993 seçimlerinde Meclise CHP sokmamışmıydı? Ülkeyi çağ atladı diyerek, gereksiz ve zamansız lükse alıştıran, geçinmek için rüşveti metcanen yasallaştıran Anap değilmiydi? Değişen birşey yok şimdi de AKP birşeyler yapıyor, ve biz yine birbirimizin kafasını kırmakla meşkulüz. Konuşuyoruz lakin icraat yok. Hatta Fethullah Gülen'in nerelerden ödüller aldığına bakarsanız, bu konuda fazla konuşmaya da gerek kalmayacaktır.) Aksi halde iktidarların yanlış icraatlerine, muhalefetler sadece bu iş yanlış diyerek feryat etmemeliydiler. Menfaatlerine değil ülkeye çalışmalı, araştırmalı, kesin kanıtlar içeren dökümanlar oluşturmalı, basın organlarında yayınlamalı, Meclise getirerek; İktidarın bu icraatı bu nedenlerden dolayı yanlıştır. Ülkemize bu gün ve gelecekte şu gibi zararlara sebep olacaktır. DOĞRUSU BUDUR biz ülkemizin menfaati için bu konuda iktidar ile yardımlaşmaya hazırız diyebilmişlermidir? Hayır sadece susmuş, yanlışları izlemiş, bir dahaki seçime yatırım oluşturmuş, çilliden, necoya, hepsi birbirlerini aklamıştır. Yarın aynısı olmayacakmı? Olan bize olmuş, 50 yıldır sargılar içerisinde geziyoruz. Artık aynaya bakmalı ve kendimizi sorgulamalıyız. Seyis gazi, jokey gazi, lakin bütün sahip olduğumuz atlarımız Üsküdar'ı geçmiş. Saygılar sevgiler kardeşim.


Kayıt tarihi : 21.10.2007 15:12:00 - Yorum sahibi: makro3002


Yeni yorum girAç/Kapa

BEŞİNCİ OSMANLI ORDUSU KUMANDANI MAREŞAL LİMAN VON SANDERS
"Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türk'lerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırığından yapılmış çorba, en önemli yemekleriydi. Sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarında yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı. Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvî bir vatan sevgisi vardır. Ölüme o nlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim."

Lord Byron
"Şehitleri şehit yapan ölümleri değil, ölümlerinin sebebidir."

 

Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton
"...Evet, insan ruhunu yenmek oluyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün mevzilerine 1800 şarapnel atıldı. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı ALLAH'larından ayırmak için başka ne yapılabilir!..."

Üsteğmen Casey
"25 Nisan 1915 günü Conk Bayırı'nda Türkler ve birleşik kuvvetleri arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 metre mesafe var. Süngü hücumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz yüzbaşısı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden, kimse çıkıp yardım edemiyordu. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir bayrak sallandı. Arkasından aslan yapılı bir Türk askeri, silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, o na bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor, siperdekiler nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omzuna attı. Ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerini döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu.
Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetçiğe derin sevgi ve saygılar...

 

MEHMET MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, ASİL TÜRK MİLLETİNE. TÜRK MİLLETİ DE  MEHMET MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GİBİ  ASİL BİR ÖNDERE SAHİP EDİLMİŞTİ.

 

FAKAT BİLMELİYİZ Kİ  MEHMET MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GİBİ ÖNDERLER 300 YILDA BİR YERYÜZÜNE GELİR…

 

“İZİNDEYİZ ATAM”

(İznimiz biter bitmez, ilkelerini ele alacağız.)

Sanırım.

 



Kayıt tarihi : 4.11.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

Atatürk'ün İslam’a karşı ilgisiz kaldığını iddia eden bir takım hainler, hem bu eşsiz kahramanın hem de asil, Türk Milleti'nin kutsal inançlarına saygısızlık göstermektedirler. O, İslam’a hiçbir zaman kayıtsız kalmamış, Yalnız dinimizi kendi amaçlarına alet edenlere cephe almıştır.

Mehmet Mustafa Kemal Atatürk'ün 15 yıl yanında bulunan merhum Hafız Yaşar Okur, o nunla dini sohbetlere katılmış ve hatıralarını yayınlamıştır.

Kitabında Atatürk  ile ilgili yazdıkları şöyledir

 

Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardır. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşküne girmezdi.

 

Kandil gecelerinde de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuran’ı kerimden bazı sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır derin bir huşu içerisinde dinlerdi.

 

Ramazanlarda, bir ay süre ile Hacı Bayram’ı Veli ve Zincirlikuyu camilerinde, şehitlerimizin ruhuna Hatmi Şerif okumamı emrederlerdi.

 

Ramazan ayında, Atatürk'ün emirleriyle camilerde yapılan mukabelenin son sahifeleri cemaate Türkçe olarak izah ettirilirdi. Böylece halk dinlediği mukabelenin anlamını anlayabilirdi.

 

Sultanahmet Camisi'nde mevlit okunması emrini vermiş ve mevlit ilk kez radyodan da yayınlanmıştır. Kendisi de radyodan dinlemiş, çok mutlu olmuş ve bütün hafızları saraya davet etmiş, o nları tebrik etmiş ve ödüllendirmiştir.

 

Atatürk çok sevdiği Şükrü Naili Paşa'nın Edirne'de tören esnasında ölümü üzerine, mezarının başında Yasin Suresi'ni okutmakla kalmamış aynı gün akşamı sarayda aynı sureyi okutmuş ve gözleri yaşlı dinlemiştir.

 

Her yıl Çanakkale şehitlerimiz için mevlit okutulması gelenektir.ilk olarak 1932 yılında, Atatürk'ün emri ile Çanakkale'de Şehit Mehmet Çavuş anıtı önünde okunmuştur.

 

Atatürk, ömrünün son yıllarında da dinimizin Milletimiz tarafından iyi anlaşılması için pek çok gayret sarf etmiştir.  Diyanet İşleri Başkanlığı'nca, değerli din alimlerimiz den Elmalılı Hamdi Yazır'a görev verdirterek, 9 ciltlik ‘Hak Dini, Kuran Dili Türkçe Tefsir' kitabını Latin harfleri ile bastırarak müftülükler aracılığı ile milletimize dağıttırmıştır. Ayrıca, sunni Müslümanlarca, şeriat hukukunun Kuran'dan sonraki kaynağı kabul edilen 12 ciltlik Sahih’i Buhari'nin kitabını da müftülükler aracılığı ile milletimize dağıttırmıştır.

 

Atatürk Çanakkale savaşları sırasında, vatan için gözünü kırpmadan ölüme giden erlerimizin yüceliğini şöyle anlatmıştır:

Düşman mevzileri arasındaki mesafe 8 metreye kadar düşüyordu. Ne kadar imrendirici soğukkanlılık ve kadere inanarak düşman üzerine atılıyor; biliyor musunuz, öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, ufak bir yılgınlık bile göstermiyor. Okumayı bilenler ellerinde Kuran’ı Kerim cennete

gitmeye hazırlanıyorlar, bilmeyenler Kelimeyi Şahadeti tekrarlayarak yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren bir misaldir.



Kayıt tarihi : 19.10.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

 

ŞİMDİ SORUYORUM

 

Atatürk milletine zaferler kazandıran bu ruhu söndürmek ister mi?

 

Geleceğin kahramanı olacak nesillerin, bu ruhtan yoksun olmalarını istermi ?

 

Doğu ve güneydoğuda, süren çatışmalarda bu ruhu görmüyor muyuz?

 

Atatürk'ün camilerimizi ve din görevlilerimizi, Diyanet İşleri Başkanlığının maddi ve manevi gözetimi altına alması o nun dinimize olan ilgisi ve saygısının bir ifadesi değilse nedir?

 

Dini bayramlarımızı resmi tatil günleri içine dahil ettiğini inkar edebilirmiyiz?

 

ONUN MAKSADI VE HEDEFİ DİNİMİZİ CAHİLLERİN ELİNDEN ALMAK, EHİLLERİN ELİNE VERMEKTİ.

 

RUHUN ŞAD MEKANIN CENNET OLSUN, “NUR İÇİNDE YAT YÜCE TÜRK” MEHMET MUSTAFA KEMAL ATATÜRK .

 



Kayıt tarihi : 19.10.2006 - Toplam yorum : 1


Yeni yorum girAç/Kapa

Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;
İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana...
Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!
İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigar,
Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar.
Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:
Böyle kansız mıydı -haşa- kahraman ecdadınız?
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?
Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına,
Hiç görülmüş müydü olsun kayd-i vahdet tarumar?
Böyle olmuş muydu millet canevinden rahnedar?
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan...
Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan!...
"His" denen devletliden olsaydı halkın behresi:
Payitahtından bugün taşmazdı sarhoş naresi!

Kurd uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!...
Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin usluba sok:
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!
Davranın haykırmadan nakus-u izmihaliniz...
Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira, halimiz:
Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme,
Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;
Yerde kalmış, na'şa benzer kavm için durmak haram!...
Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur.

 

Mehmet Akif Ersoy

 



Kayıt tarihi : 7.10.2006 - Toplam yorum : 1


Yeni yorum girAç/Kapa

İnsanlar çoğu kez akılsız,mantıksız ve ben merkezli davranırlar;

Sen yine de o nları affet.

Eğer iyi niyetliysen ve insanlar seni bencillik ve gizli amaçlar gütmekle suçluyorsa;

Sen yine de iyi niyetli ol.

Eğer başarılıysan,sahte arkadaşlar ve gerçek düşmanlar kazanırsın;

Sen yine de başarmaya devam et.

Eğer dürüst ve açık yürekliysen,insanlar seni aldatabilir;

Sen yine de dürüst ve açık yürekli ol.

Senin yıllarca uğraşarak yaptığını,bir başkası bir gecede yok edebilir;

Sen yine de yapmaya devam et.

Eğer huzuru bulmuşsan ve mutluysan,seni kıskananlar olabilir;

Sen yine de mutlu ol.

Bugün yaptığın iyilikler yarın genellikle unutulur;

Sen yine de iyilik yap.

Dünya için elinden geleni yap,bu belki asla yeterli olmayabilir;

Ama sen yine de elinden geleni yap.

 

Gördün mü? Sonuçta her şey ALLAH ile senin aranda;

Hiçbir zaman o nlarla senin aranda olmamıştı zaten…



Kayıt tarihi : 4.10.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

Mana itibarıyle "Allah'a teslimiyet" demek olan islamın nurundan rahatsız olanların nefsaniyet, enaniyet ve sadakatsizliği, o na gönülden inananların yanısıra bütün insanlığa da pahalıya mal olmuştur.

ıÜüİslam, insani ve cihanşumül bir kültürel altyapı için gerekli bütün yapıcı ve müsbet faktörleri taşıyan bir medeniyete sahiptir. FakatıÜü islam, bugün garip ve mazlum hale getirilmiştir.

ıÜüHırıstiyanlığın tam tersine, islamda, dinle bilim arasında hiçbir zaman çatışma yaşanmamış, bilakis, tarihte varolan çeşitli örneklerinden de kolayca anlaşılacağı gibi yüce islam dininin yetiştirdiği iman ve takva timsali nice insanlar, kendi çağlarının çeşitli bilim dallarında doruğa tırmanmış; ilmî incelemeler, insan hayatının tekamülü ve ferdi ve sosyal prensiplerin tanzimi gibi konularda asırlar boyu bütün insanlık aleminin öncülüğünü yapmışlardır. Müslümanların asırlar boyu çeşitli sahalarda insanlığın en önünde yürüyüp beşeriyete kılavuzluk edebilmiş olmasının ana nedeni, "beşikten mezara, Çin'de de olsa ilim öğrenme" sini salık veren dini inancı, yani din-i mübin-i islamdır. Bu yüce ve eşsiz din, ırkî, kavmî ve dinî taassupların esaretinde kıvranan çağa yepyeni bir ruh vermiş, yepyeni bir ivme  kazandırmış ve geçmiş çağların olumsuz dogmaları yerine birlik, beraberlik ve dayanışma anlayışını getirmiştir.

ıÜüÇeşitli Avrupa ülkeleri, dinî inanç ve milli değerlerinden kopmadan ve kendilerine has yapılarını koruyarak bugünkü gözkamaştırıcı medeni seviyeyi yakalamayı başarmıştır. Bir diğer örnek olan Japonya da, yine milli ve dînî değerlerini koruyarak ve kendine has sosyal ve kültürel bünyesini muhafaza ederek bu tekamül yolunu hızla katedip medeniyete doğru süratle yol almayı başardı ve gelişmiş ülkeler arasında, en ön saflarda yer almış oldu. Bu küçük ülke, ortaçağın geri kalmış ülkelerinden biri iken 60 yıl gibi kısa bir süreçte silkinmiş ve dünyanın en büyük medenî milletlerinden biri olmuştur. Japonya'nın bundan daha da önemli olan başarısı, teknolojide batı seviyesini yakalar ve hatta sık sık batıyı geride bırakırken, batı hayranlığına kapılmamış ve batı karşısında kendini yitirip salt batı hayranlığına soyunmuş olanların yakalandığı "batı çarpılmışlığı" hastalığına yakalanmamış olmasıdır. Japonya kalkınmış, ama kalkınırken körükörüne batı kültürünü benimsememiştir. Bilakis, atalarından bugüne getirdiği bütün örf ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalmış ve  inandığı din olan Şento Budizme bağlılığını sürdürmüştür. Kaldıki semavi din dahi değildir.

ULU ÖNDERİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TE Devrimleriyle bize bu yolu işaret etmişti.



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 1

konuyu gayet hoş bir şekilde açıklamaışsın.bazı insanlar okusunda bari birazcık fikir edinsinler.saygılarımla..

İlginize teşekkür ederim.


Kayıt tarihi : 25.09.2006 12:58:00 - Yorum sahibi: crzy_melek


Yeni yorum girAç/Kapa

HIRISTİYAN DİN ADAMLARININ YARATTIĞI İNANÇ ZAFİYETİ

Hırıstiyanlık dini, birey ve toplumların sosyal, siyasi v.b. çeşitli konulardaki ihtiyaçlarını giderebilecek belli ve sağlam hüküm ve prensiplere sahip olmadığı ve bu konuda pek fakir ve yetersiz bulunduğundan,başlarda hırıstiyanlığın ruhbaniyet teşkilatı sosyal, siyasi, ve yönetim konularına karışmıyordu.

Altıncı yüzyıla kadar durum bu doğrultudaydı, ama Fransa kralı egemenliği altındaki toprakların bir kısmını 756'da Papa'ya bırakınca hırıstiyan din adamlarının saltanat ve egemenlik dönemi başlamış oldu. Kilisenin maddi durumu çok güçlü hale gelince ister istemez nüfuz sahaları, egemenlik ve iktidarı paylaşamama yüzünden hırıstiyan din adamlarıyla iktidar sahipleri arasında ciddi sürtüşme ve çatışmalar başgösterdi ve çok geçmeden Avrupa'da mutlak otoriteyi ele geçirebilmek için papalarla imparatorlar arasında savaşlar başladı...



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

Diğer taraftan hırıstiyan halk kiliseyi hz. İsa'nın ruhaniyetinin merkezi olarak gördüğünden var gücüyle kiliseyi desteklemedeydi, bu da her geçen gün kilisenin gücünü ve nüfuzunu artırıyordu. Böylece kilise çok geçmeden bütün Avrupa'nın rakipsiz tek otorite merkezi haline geldi ve Avrupa kilise tarafından idare edilir oldu.

Hırıstiyanlıkta kanlı mezhep çatışmaları başlayıncaya kadar her hırıstiyan şehre bir piskopos hükmetmedeydi; birkaç şehrin birleşmesiyle oluşan eyaleti ise "halife" yönetiyordu. Hırıstiyanlık dünyasının en tepesinde bulunan "papa" mutlak otoriteydi ve başpiskoposlarla halifeleri tayin veya azletme yetkisini taşıyordu. Çok geçmeden Konstantin halifeleri papadan ayrılarak bağımsız bir patrikhane oluşturmaya karar verdiler.

Papayla Konstantin -Bizans- halifeleri arasında defalarca başgösteren şiddetli çatışma ve nizalardan sonra 1052'de bu iki grup tamamen birbirinden ayrıldı ve hırıstiyanlık ikiye bölünmüş oldu: Doğu Avrupa Konstantin'e, yani Bizans'a bağlandı ve bu bölgenin hırıstiyanları "Ortodoks" adını aldı, Polonya'dan başlayıp İspanya'ya kadar uzanan bölge ise Papaya bağlılığını sürdürdü ve bu gruptakilere de "Katolik" denildi.

16. yy'ın başlarında Avrupa'da "Protestanlık" mezhebi çıktı ortaya, bu mezhebin kurucusu olan "Luter" le o na inananlar, papanın cennet satma ve günah çıkarma gibi uygulamalarına şiddetle karşı çıktı, Protestanlar kiliseyi temizlemek ve gömüldüğü kusur ve ahlaksızlık batağından kurtarmak istiyorlardı.

Luter'in Papaya karşı ayaklanması ve papazlık prensiplerini geçersiz ve bâtıl ilan etmesi Avrupa'da epey taraftar kazandı ve böylece basit bir din olan hırıstiyanlık birdiğerine zıt olan üç kola ayrılmış oldu.

Katolik Avrupa'da Papa'nın mutlak otoritesine rağmen 12. ve 13. yy'da hırıstiyanlar arasında bid'atler artmaya başladı; Papa'nın sapma olarak gördüğü inanç ve düşüncelerin ortaya çıkıp giderek yayılmaya başlaması, başta bizzat papa olmak üzere bütün Katolikleri tedirgin ediyordu. Bu tür mezhep ve inançları önlemek amacıyla 1215'te papa'nın özel bir emriyle Fransa, İtalya, İspanya, Almanya , Polonya ve diğer hırıstiyan ülkelerin bütün şehirlerinde "engizisyon mahkemeleri" kuruldu. Papa'nın görüşlerine aykırı fikir ve inanç taşıyanlar bu mahkemelerde yargılandı.



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

Bu lanet olası mahkeme ve teşkilat, korkunç gücü ve nüfuzuyla harekete geçip düşünce ve inanç hürriyetini silindir gibi ezdi , kamuoyu tamamen sindirilmiş, korkunç bir karmaşa ve panik ortamı oluşturulmuştu. Kilisenin inançlarına aykırı fikir ve inancı olduğu zannedilen insanlara akıl almaz cehennemi işkenceler uygulanıyor, darağaçları ve giyotinler ard arda can alıyordu. Hatta bazen ölüler bile yargılanıyor, çürümüş kemikler mahkemeye çıkarılıyordu. Will Dorant" Medeniyet Tarihi" adlı eserinde şöyle yazıyor.

"Engizisyon mahkemelerinin özel bir işleyiş ve yargı usulü vardı. Bir şehirde engizisyon mahkemesi kurulmadan önce kiliselerden bütün halka "iman" çağrısında bulunulur ve bilip tanıdıkları dinsiz, kafir ve bid'atçileri kiliseye tanıtmaları istenir, insanlar en yakın akrabalarını, arkadaş ve komşularını ihbar edip ispiyonlamaya teşvik edilirdi.

İspiyoncuların kimliğinin gizli tutulacağı ve kilisenin himayesi altına alınacağı taahhüd edilir, bir suçlu veya zanlıyı bilip de haber vermeyen veya o nu koruyanlar da dinsizlikle suçlanıp en ağır cezalara çarptırılırdı.

Ölüler bile dinsizlikle suçlanabiliyor, bu durumda ceset veya kemikleri mezardan çıkarılarak özel bir törenle engizisyon mahkemelerinde yargılanıyor, mal varlıklarına el konuluyor, mirasçıları mirastan mahrum bırakılıyor, bir ölünün dinsiz olduğunu ihbar edip şehadette bulunanlar o ölünün mal varlığının yüzde 30 ila 50'sine sahip oluyordu.

Çeşitli zaman ve mekanlarda uygulanan işkence ve verilen ceza usulleri de farklı ve vahşiceydi. Bazen suçluyu elleri arkadan bağlı olarak asıyor, bazen kıpırdayamayacak şekilde bağladıktan sonra boğazına su damlatarak boğuyor, kimi zamanda ellerini, kollarını ve ayaklarını sıkıca bağlayıp asarak ipin kemiklerine kadar işlemesini sağlıyorlardı.

Kilise bütün Avrupa'da tek otorite haline gelmişti artık. Almanya ve Fransa'da 10'dan fazla kral ve aristokrat tekfire uğradı, bu yüzden kimileri tahttan devrildi, kimileri de tövbelerini ilan etmek zorunda kaldılar. Almanya imparatoru dördüncü Henry, Papa'nın fermanını ciddiye almadığı için papa 7. Gregor tarafından 1075'te tekfire uğrayarak imparatorluktan azledildi. Henry , tövbecilerin giysisini giyerek papaya gitti, papa o nu üç gün beklettikten sona huzuruna çıkarıp tevbesini kabul etti.



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

1140'da da kral 7. Lui, Papa ikinci İnocente'nin tekfirine uğradı, 1205'te İngiltere kralı Jan'la Papa 3. İnocente arasında anlaşmazlık çıktı, kral Jan papazlara saldırdı ve Papa o nu tekfir etti. Çok geçmeden Jan şu fermanı çıkardı:" "Gaipten bir ses gelerek İngiltere ve İrlanda'nın bize hz. İsa'yla  onun havarileri ve velinimetimiz papa İnocente'yle o nun Katolik haleflerinin emaneti olduğunu bildirdi. Bu nedenle bundan böyle sözkonusu ülkeleri papayla mukaddes pederler adına ve o nların vekili olarak idare edeceğiz. Rum papazlarına her yıl iki taksitte olmak üzere , bin İngiliz gümüş lirası ödemeye karar vermiş bulunuyoruz. Biz veya bizden sonra gelecek olanlardan biri bu elyazı fermanına muhalefet edecek olursa egemenlik hakkını yitirmiş olacak ve tahttan indirilecektir.

Marsel Kash şöyle yazıyor: "Ortaçağın bu zaman diliminde tam 5 milyon insan sırf papa gibi düşünmediği ve o nunla aynı fikirleri paylaşmadığı için ya idam edildi, ya ölünceye kadar yeraltındaki karanlık ve havasız zindanlarda tutuldular. 1481-1499 yılları arasında yani 18 yıl zarfında engizisyon mahkemelerinin emriyle 1020 kişi diri diri yakıldı, 6860 kişi lime lime edildi ve 97023 kişi işkenceyle öldürüldü.

Keza, Ortaçağ Avrupa'sında 350 bini aşkın bilimadamı engizisyon mahkemeleri tarafından diri diri yakıldı. Ünlü Fransız yazar ve Şair Victor Hugo, kilise yetkilileriyle engizisyon mahkemelerini şöyle eleştirir: Kilisenin tarihteki yaşam seyri, insanoğlunun ilerlemesinde etkili olmayıp tarih sayfalarının gerisinde yeralmıştır. Kilise, sırf, yıldızların bulundukları noktadan yere düşmeyeceklerini söylediği için Pornili'yi kırbaçlayan; bu dünyadan başka daha nice sayıya gelmez dünyalar olduğunu söyleyip varlık aleminin sırlarını ima yoluyla anlatmaya çalıştığı için Campland'ı 27 kez hapis ve işkenceye mahkum eden ,  kanın damarlarda hareket halinde olduğunu ve hareketsiz kanın, damarların ölümü anlamına geldiğini ispatladığı için Harwey'e işkence eden, Tevrat'la İncil'dekinin aksine, yeryüzünün dönmekte olduğunu söylediği için Galile'yi hapse tıktıran. Kilise zihniyeti Saint Poul'un Tevrat'la İncil'de varlığına hiç değinmediği bir beldeyi bulup ortaya çıkardığı için Kristof Colomb'u zindana atmıştır. Çünkü kilise nazarında yeryüzünün döndüğünü ve gökyüzü kanunlarını keşfetmek dinsizliktir, daha önce adından bahsedilmeyen yeni bir beldeyi keşfetmek imansızlıktır ve açıkça kiliseye savaş açmak demektir!.. Din kuralları adına Monti'yi, din ve ahlak adına Muller'i tekfir edende yine bu anlayıştır.



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

Kilise, müslümanlara karşı da bu güç ve nüfuzunu kullandı ve Beytulmukaddesi kurtarma bahanesiyle haçlı seferleri düzenleyip vahşi katliamlarda bulundu; yaklaşık olarak 1060 yılında başlayıp 1270'e kadar süren haçlı seferleri 8 büyük savaştan sonra ardında bir kan gölü bırakarak son buldu.

Papayla diğer hırıstiyan dinadamlarının kin, nefret ve cahilane taassupları bu savaşları tetikleyen ana neden olmuştur. Akla gelmedik Bizans oyunlarıyla Avrupa halkını müslümanlara karşı kışkırttılar. Haçlı savaşları başlamadan önce Papa 2. Urbin, önde gelen papazlarla piskoposların da katıldığı bir kongrede bütün islam alemine karşı savaş ilan etti, bütün papazlarla piskoposları, hırıstiyan halkı müslümanlara karşı tahrik etmekle görevlendirdi, kendisi de Fransa'da bütün çevresini savaş için kışkırttı.

Bir milyonu aşkın askerden oluşan ilk büyük haçlı ordusu, Beytulmukaddes'i ele geçirmek amacıyla harekete geçti. Bütün bir Avrupa'nın Asya'ya doğru sel gibi akması demek olan bu barbarlar ordusu önlerine çıkan heryeri ateşe verdi, yakıp yıktı, eline geçirdiği herşeyi yağmaladı, kadın-çocuk demeden rastladığı herkesi vahşice kılıçtan geçirdi,  asker-sivil, kadın-erkek, genç -ihtiyar, ayrımı yapmadan tam üç yıl boyunca bu barbarlar sürüsü oluk gibi kan akıttıktan sonra Beytulmukaddes'i ele geçirdi...Bu sırada, başlangıçtaki bir milyon haçlıdan sadece 20 bini kalmıştı. Hırıstiyan dünyası iç savaşlar, veba vb. salgın hastalıklar, yolları üzerindeki müslüman ve diğer kabile ve aşiretlerin direnişi sonucu bir milyondan fazla ölü vererek Beytulmukaddes'e girmiştir.

Hırıstiyanlık adına bu vahşiler sürüsünün işlediği canilikleri, bizzat ünlü Fransız tarihçi Gustav Lubon bir kitabında şöyle anlatmıştır.

"Haçlı askerlerinin bu savaşlar boyunca sergilediği inanılmaz vahşilik, cinayet ve katliamlar, o nları yeryüzünün en sefil, en aşağılık ve en cani mahlukları olarak tarihe kaydetmiştir. Bu caniler güruhunun kendi dinlerinden olanlarla düşmanlarına karşı tavırları aynıydı; asker, sivil, çiftçi, kadın, erkek ve çocuk o nlar için farksızdı, kim olursa olsun gözlerini kırpmadan öldürüyor, ellerine geçen herşeyi tam bir eşkıyalıkla yağmalayıp talan ediyor, her tarafı yakıp yıkmaktan zevk alıyorlardı.

Hırıstiyanların haçlı savaşları boyunca müslümanlara reva gördükleri ve ortaçağ engizisyonlarının bilimadamlarıyla düşünürlere Avrupa'da yaptıklarının küçük örnekleridir bunlar.



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

Engizisyon mahkemelerinin bu inanılmaz baskı, işkence ve cinayetleri, sonunda Avrupa'nın düşünür ve bilimadamlarını galeyana getirdi, zulüm ve işkence cenderesinden kurtulabilmek için kiliseye karşı yoğun bir savaş başlattılar.

Kiliseyle bilim adamları arasındaki bu mücadele giderek şiddetlendi; kilisenin bilim adamlarıyla düşünürlere uyguladığı bütün baskı, yıldırma ve yoğun sansüre rağmen pozitif bilimlerde günden güne yeni ilerlemeler kaydedildi. ve sonunda kilise iktidarı geri adım atmak zorunda kaldı. Böylece meydan bilim adamlarıyla , hür düşünce sahiplerine kaldı.

Hırıstiyan papazların masum halka uyguladığı bu yüzkızartıcı mantıksız şiddet ve barbarca baskılar birçok bilim adamının din ve dindarlıktan büsbütün soğumasına ve bütün dinleri inkar edip "dinin cehalet ve evhamdan yana ve bilimle düşünceye karşı olduğu" zannına kapılmasına sebep oldu.

Böylece, olan oldu ve o nca yüz kızartıcı cinayetle o nca fâcia; engizisyon mahkemelerinin din adına işlediği o nca yozluk ve gaddarlık bütün semavi dinlerin temeline çok ağır bir darbe indirmiş oldu ve neticede dinler hakkında yeterince mütalaa ve bilgisi bulunmayan kimselerde bütün dinlere karşı yoğun bir nefret veya dindarlığa karşı da tam bir kötümserlik oluştu.

Bütün Hıristiyan alemi din adamları, Peygamberimiz hz Muhammed'i  ve kutsal kitabımız Kuran'ı tanımadıklarını beyan ettikleri halde, basiretsiz birkaç kendini bilmez yöneticimizin, dinler arası diyalog zırvalığından cesaret alarak, ortalığa kendi dinlerinden ayetlerde döktürmeye başladılar. bana bakın saksağanlar inanmadığınız İslam ile yaptığınız diyaloğa , sağır kargalar bile gülüyor.



Kayıt tarihi : 24.09.2006 - Toplam yorum : 0


Yeni yorum girAç/Kapa

BENİM GÖZÜMDE İSRAİL

Nazi Almanya’sındaki Yahudilerin baskı ve işkence politikasına maruz kaldıkları konusu, Nazilerin iktidara geldikleri 1933 yılından itibaren Batı'daki yayın organlarında işlenmeye başlamıştı. Medyayı bu konuda besleyen en önemli kaynak ise birer sivil toplum örgütü niteliğindeki Yahudi kuruluşlarıydı. Nazilerin Yahudilere karşı toplama kamplarında sistemli bir "soykırım" yürüttüğü yönündeki iddialar ise, 1942 yılında yoğunluk kazandı. Bu iddiaları dile getirenler Dünya Siyonist Örgütü ve o nun Batılı ülkelerin hemen hepsinde kurulmuş olan kollarıydı. Örneğin Yahudilerin Nazi toplama kamplarında "sabun" haline getirildiklerine dair ithamlar, ilk kez Amerika'daki Siyonist hareketin lideri ve Amerikan Yahudi Kongresi'nin (AJC) başkanı olan Stephen Wise tarafından duyuruldu. Wise, 1942 yılında resmi bir açıklama yaparak, "yahudi cesetlerinin Almanlar tarafından sabun, yağ ve gübreye dönüştürüldüğünü" iddia etti. Gaz odaları iddiaları da yine aynı dönemde resmi siyonist kuruluşların temsilcileri tarafından duyuruldu.

Bu iddiaların genel medya tarafından desteklenmesinin ise iki nedeni vardı: Birinci neden, Yahudi sermayeli yayın organlarının bu konuya gösterdikleri özel ilgiydi. İkinci ve daha önemli olan neden ise, bu haberlerin Batılı ülkelerin savaş halinde oldukları Nazi Almanya’sına karşı kullanabilecek iyi bir karşı-propaganda malzemesi oluşuydu. ABD yönetimi bu propagandayı çok gerekli buluyordu; çünkü "kendi çocuklarımızı neden Avrupa'da savaşmaya gönderdik" diye düşünen geniş halk kitlelerini savaşın gerekliliğine ikna etmek için, "gaz odalarında öldürülüp sabun yapılan" masum insanları kurtarmak kadar iyi bir gerekçe bulunamazdı. Nitekim Almanlar hakkında buna benzer gerçek dışı bazı vahşet hikayeleri, I. Dünya Savaşı sırasında da Amerikan kamuoyunu ülkelerinin savaşa girmesine ikna etmek için üretilmişti. Savaş yıllarında bu şekilde üretilen Soykırım söylentileri, Nazi toplama kamplarının Amerikan, İngiliz ya da Sovyet birlikleri tarafından 1945 yılı içinde ele geçirilmesiyle birlikte iyice güçlendi. Çünkü müttefik orduları bazı kamplarda, özellikle Doğu Polonya'daki Belsen' de binlerce yahudi tutuklunun korkunç durumdaki cesetleriyle karsılaşmışlardı. Bunların fotoğraf ve filmleri dünya medyasında yayınlandı. Bu cesetler soykırımın açık birer delili sayıldılar. Oysa söz konusu cesetlerin ölüm nedeni Nazilerin her türlü önleme rağmen bir türlü başa çıkamadıkları tifüs salgını ve savaşın son aylarında Alman nakliye sisteminin çökmesi nedeniyle bazı kamplarda, özellikle Doğu Polonya'daki büyük kamplarda baş gösteren açlıktı. Buna karşılık, daha Batı'da yer alan kamplardaki Yahudi tutukluların gayet sıhhatli ve psikolojik yönden de rahat bir durumda olduğu gözlenebiliyordu.

İTHAM EDİLEN ÜLKE FARKLI, FAKAT SENARYO AYNI



Kayıt tarihi : 27.08.2006 - Toplam yorum : 3

BÜTÜN DÜNYA BU SOYKIRIMI LANETLERKEN.POLONYA'DA Kİ İNSANLIK DIŞI KAMPLAR HALA YERLİ YERİNDE DURURKEN..ALMANYA BİLE DOĞRULAYIP BU KONUDA MÜZE AÇMIŞKEN.HALA MI ŞÜPHE,HALA MI DEMAGOJİ.BU YAZINDAN BİR İNSAN OLARAK UTANDIM MAKRO..SADECE UTANDIM...

Benim fikirlerimi sahiplenerek utanmak zorunda değilsin, martı kardeşim.Evet nazi Almanya'sında yahudilere kanlı bir asimilasyon uygulanmıştır.Fakat Amerika'nın Vietnam'da uyguladı katliamdan daha vahşice değildir, ikiside insan o nuru ve ahlakıyla bağdaşmamaktadır. Bu yazıda anlatılmak istenen oydu. Sanırım yazının yarısını okumuşsunuz. Sadece Arap, müslüman teröristler yoktur. İsrail'de terör uygulamaktadır.   


Kayıt tarihi : 27.08.2006 20:36:00 - Yorum sahibi: gazozkapaa

zulm ile abâd olunmazmış.her ne kadar şuan yahudiler zalim olmuş olsalar da bizim dinimize göre zulm kime olursa olsun alkış tutulacak bir şey değildir.yahudi yada müslüman hiç farketmez.onlar da insan biz de insanız ve dinimizin öğretileri de bize bunu ögretmiştir.

Evet haklısınız.Bende yazdıklarımda aksini gösteren bir emare bulamadım. İlginize teşekkür ederim.


Kayıt tarihi : 27.08.2006 21:05:00 - Yorum sahibi: corapsız

yok yanlış anlaşıldım galiba benim sözüm size degildi sayın makro3002 .. ben sewgili gazozkapaa nın yaptıgı yoruma karşılık vermiştim .. sizin de dediğiniz gibi müslümanların zalimi hiç bir zaman hangi din yada ırktan olursa olsun kollamayacağını vurgulamak istedim . kusrabakmayın .

Rica ederim sevgili kardeşim, Bunda kusurluk birşey yok. Fikirler bir olduğu gibi ayrı da olabilecektir.Amaç farklı fikirlerle konuşabiliyor, tartışabiliyor olmamızdır.Saygılar


Kayıt tarihi : 28.08.2006 13:44:00 - Yorum sahibi: corapsız


Yeni yorum girAç/Kapa

Soykırım efsanesini "adli" bir anlamda tarihsel literatüre geçiren en önemli gelişme ise, 1946 yılında Nazi savaş suçlularını yargılamak için düzenlenen Nuremberg Mahkemesi oldu. Bu mahkemede bazı "tanık"lar kürsüye çıkarıldılar ve toplama kamplarındaki yahudi tutukluların gaz odalarında sistemli bir biçimde imha edildiğini anlattılar. Bu verileri değerlendiren mahkeme, "6 milyon Yahudi’nin Nazi toplama kamplarında imha edildiğini, bunların dört milyonunun özel üretilmiş imha araçlarıyla katledildiğini" kabul etti. Bu mahkemede delil olarak sunulan malzeme ve ifadeler, Soykırım literatür,ünün hala en büyük dayanağıdır.

Ancak mahkeme gerçekte pek dürüst ve tarafsız bir ortamda yapılmamıştı. Nazi Almanya’sını yenilgiye uğratmış olan müttefikler-ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa-Nazi rejimini ne kadar korkunç ve acımasız gösterebilirlerse, kendi tezlerini o kadar iyi savunacaklarını düşünüyorlardı. Bu nedenle Siyonistlerin savaş sırasında ürettikleri tüm Soykırım hikayeleri mahkeme tarafından ciddiye alındı ve hepsi kabul edildi.

Yahudi kuruluşları tarafından mahkemeye getirilen "görgü tanıkları", toplama kamplarında şahit oldukları gaz odası manzaralarını anlattılar. Bu şahitlerin verdikleri ifadelerin çok büyük bölümünün gerçeklerle uyuşmadığı bugün biliniyor. Örneğin mahkemeye çıkarılan ve Dachau toplama kampından kurtuldukları söylenen pek çok tutuklu bu kamptaki gaz odaları hakkında detaylı ifadeler vermişlerdi. Oysa Dachau'da "gaz odası" olarak gösterilebilecek tek bir bina dahi olmadığı için, Soykırım literatürünün savunucuları ilerleyen yıllarda bu iddiayı geri almak zorunda kaldılar. Bugün Dachau'da gaz odası olduğunu savunan hiç kimse yoktur.

Diğer toplama kamplarındaki sözde gaz odaları ile ilgili ifadelerin çoğu da çelişkiliydi. Bazıları gerçekleşmeleri bilimsel yönden imkansız hikayelerdi.

Nuremberg Mahkemesi'ne şahit olarak çıkarılan en önemli kişi ise Auschwitz toplama kampının kumandanı Rudolf Hoss"tü. Hoss, çok önemliydi, çünkü mahkemeye çıkarılan şahitlerin ezici çoğunluğunun aksine bir Yahudi değil, bir Nazi subayıydı. Hem de Auschwitz'de iki yıldan uzun bir süre en üst düzey yetkili olmuştu. Hoss "itiraflarında", Auschwitz'in içinde "Wolzek" adı verilen özel bir imha kampı olduğunu, kendi komutası altında burada 2.5 milyon yahudi’nin öldürüldüğünü söyledi. Ama "Wolzek" diye bir yer hiç bir zaman bulunamadı, dahası Auschwitz'de 2.5 milyon Yahudi,nin öldüğü iddiası da bir süre sonra Yahudi tarihçileri tarafından geri alındı. Rakam önce 1.25 milyona, en son olarak da Yahudi tarihçi Jean Claude Pressac tarafından 775 bine düşürüldü.

Peki Hoss neden yalan ifade vermişti? Basit; Hoss'ü sorgulayan İngiliz gizli servisi, o na ağır bir işkence yapmış, dahası ailesini ve çocuklarını öldürmekle tehdit etmişlerdi!... Bu, bugün ispatlanmış tarihsel bir gerçektir. Hoss bu durumda kendisini ve ailesini kurtarmak için her şeyi imzalayabilirdi, nitekim öyle yaptı.

Soykırım hikayesi Nuremberg mahkemesine dayanarak hızla büyüdü. Yahudi tarihçiler mahkeme tutanaklarından alıntılar yaparak kitaplar yazdılar. Başka tarihçiler bu kitaplardan alıntılar yaparak yeni kitaplar yazdılar. İlerleyen yıllarda yeni bazı "soykırım şahitleri" çıktı ve bunlar yazdıkları kitaplarla Nuremberg'teki verilmiş olan ancak sonradan "sırıtan" bazı ifadelerin yerlerine yenilerini koymaya çalıştılar. İsrail'de özel bir Soykırım Araştırmaları Merkezi kuruldu. Dünya kamuoyunun soykırımı kesin bir tarihsel gerçek sanmasının en önemli nedeni ise, Hollywood'un Yahudi sermayeli film şirketleri ve Yahudi yönetmenleri tarafından çevrilen 100'e yakın Soykırım filmi oldu.

Soykırımın sorgulanması ise 60'li yıllarda başladı. ABD'deki Northwestern University'den Dr. Arthur Butz, Fransa'daki Lyon Üniversitesi'nden Robert Faurisson ve pek çok "best-seller" kitabin yazarı İngiliz tarihçi David Irving sözkonusu revizyonist akıma öncülük ettiler. Revizyonist akımın bugün en önemli entellektüel merkezi, California'daki Institute for Historical Review adlı kurumdur.



Kayıt tarihi : 27.08.2006 - Toplam yorum : 0


Sayfa : <<  < 1 2 3  >   >>

Günlük yazmak için üye girişi yapmalısınız, üye girişi yapmak için buraya tıklayın.




Günlük nedir? | Günlüklerim | Yeni kayıt | Günlük ara

Kelime Cambazı
Kelime Cambazı
Toplam 0 yarışmacı
Kelime Hazinesi
Kelime Hazinesi
Toplam 0 yarışmacı
İkili Bilgi Yarışmaları
İkili Bilgi Yarışmaları
Toplam 0 yarışmacı
Bir günlük hediye (ücretsiz) seçkin üyelik için buraya tıklayın

Ayın Yarışması

Aralık ayı boyunca her gün İnteraktif yarışmasına katılabilir ve hergün 48 TL değerinde bir yıllık seçkin üyelik kazanan kişilerden biri siz olabilirsiniz.
Hemen yarışmak için buraya tıklayın

Üye olan herkese
10 BONUS
Üye olmak için tıklayın
Tavsiye edenlere
10 BONUS
Tavsiye için tıklayın
Tıkla Hemen
Bonus Kazan

Bonus için tıklayın
İş ortaklığı | Web Master | Hakkımızda | Sık Sorulanlar | Bize Ulaşın
birmilyon.com bilgi merkezli bir sitedir, bilginin paylaşılması ve çoğaltılması ilkesine dayanarak,
birmilyon.com da yer alan hertürlü soru ve bilgi yarışması tamamen paylaşıma açıktır.
Seçkin üyelik | Bilgi yarışmaları | Kelime ve Zeka Yarışmaları | Günlük | Foto kulüp | Bir sorum var | Serbest kürsü
Normal üyelik | Bilgi yarışması | Çocuk yarışması | Soru gönder | Bir işlem | Bir kelime | Timsah avı
Kullanım Şartları | Güvenlik ve Gizlilik | birmilyon.com V8 turbo

Bilgi Yarışması

0,1015625